18. yüzyılın atmosferini, tarihi dokusunu olduğu gibi günümüzde yaşama imkanı sunan Olden 1772, önceki akşam açıldı.
Osmanlı'nın büyük devlet adamlarından Muhsinzâde Mehmet Paşa'nın, 1755'teki büyük yangında yerle bir olan konağının yerine 1772 yılında yaptırdığı düşünülen "1772 Han", "Olden 1772" adıyla hizmete açıldı.
18. yüzyılın atmosferini, tarihi dokusunu olduğu gibi günümüzde yaşama imkanı sunan Olden 1772, önceki akşam açıldı.
Böylesine önemli tarihi yapıların günümüzde kullanılabilir olması her zaman beni heyecanlandırmıştır. Tarihle yaşayan, geçmiş kültürümüzü didik didik eden benim gibilerin en çok ihtiyaç duyduğu imkan, bu yapıların içinde bulunabilmek olsa gerek. Osmanlı mimarisinin sıradan bir örneği olan bu eski han, büyük emeklerle yeniden kullanılabilir duruma getirildi. İçinde geçirdiğiniz bir-iki saatte 1700'lü yıllarda tam da bulunduğunuz yerde kimlerin durduğunu, ne olaylar yaşandığını hayal edebiliyorsunuz. Çünkü tarihi doku hiç bozulmamış. Eski kiliselerin ahır olarak kullanıldığı veya antik şehirlerin duvarlarına isimler kazıyarak tahrip edildiği ülkemizde böylesine dokunulmamış bir yapı gördüğüm için çok iyi hissettim kendimi. Elbette harabe haldeyken temizlenip, perdelerle dekore edilip hizmete sunulduğunu biliyoruz. Olden 1772, Karaköy’deki Mesai adlı restoranın da sahibi olan GEN Group tarafından hayata geçirildiğini ve hizmete sunuluncaya kadar büyük emekler verildiğini öğrendik.
Yapı, Gen Group ortakları Gürol Yığar ve Alper Karavar’ın büyük özverisiyle uzun süren bir restorasyon sonucu eski dönemlerine geri döndü. Olden 1772'nin önceki akşam yapılan açılışında bu tarihi mekanı merak eden basın mensupları ve sanatçılar yer aldı. Yapıyı inceleyen konuklar, Anadolu ve İstanbul mutfağını mekanın modern yorumuyla tattılar. Ayrıca, Olden 1772'nin mutfağında yerel ürünlerle üst düzey bir lezzet sunulurken sürdürülebilirlik konusunda da duyarlı seçimler yapılıyor. Midye dolma, lakerda, mantı gibi geleneksel yemeklere yapılan şaşırtıcı dokunuşlarla gastronomiye ilgi duyanlar için çekici seçenekler yer alıyor.
Bu yapının geçmişiyle ilgili şu bilgilere ulaşabildim. Açıkçası bu önemli yapının çok üzerinde durulmaması üzdü beni. Geniş bir vakitte bir araştırma yapmayı planlıyorum. Kısaca tarihi ise şöyle;
18. yüzyılın hayırsever devlet adamlarından Muhsinzâde Mehmed Paşa, görev yaptığı yerlerde birçok vakıf kurup, hayır işlerinde bulunmasıyla nam saldı. Bulunduğu şehirlerin mimarisine, eğitimine önem veren Paşa, bu yönüyle Osmanlı halkına geniş hizmetler sundu. Yeni yapıların yanı sıra harabeye dönen yapıların da tamirini üstlendi.
GÜNLÜK 100 AKÇE
Muhsinzâde Mehmed Paşa, bu hanı 11 Kasım 1772 tarihinde vakıf olarak yaptırdı. İstanbul Esenyurt Üniversitesi'nin araştırmalarından elde ettiğim bu bilgilerin içinde bir de şu ifadeler yer aldı: "Bu hanın üst katında 22 oda, alt katında 12 oda ile 8 yeraltı mahzeni ve kapısı kamu yoluna açılan 2 bâb mahzen, 10 bâb dükkân ve temiz su içilmesi için inşa edilmiş bir adet su deposu bulunmaktadır. Günlük 100 akçe ile kiraya verilmesi şart koşulmuştur. İstanbul, Osmanlı döneminde “Nefs-i İstanbul” denilen yarımada haricinde “Bilâd-ı Selâse” yani Galata, Eyüp ve Üsküdar ona bağlı kadılık bölgeleri şeklinde teşkilatlanmıştır. 1772 tarihli vakfiyede geçen Hobyar mahallesi, günümüzde İstanbul’da Fatih semtine bağlı bir mahalledir ve Suriçi de denilen Nefs-i İstanbul sınırları içerisindedir.
Vaktiyle Eminönü Hocapaşa’da Muhsinoğlu Mehmet Paşa’ya ait bir konağın olduğu ve bu konağın 1724 veya 1755 Hocapaşa yangınında yok olduğu bilinmektedir. 1772 tarihli vakfiyesinde de belirtilen günümüzdeki Muhsinzade (Muhsinoğlu) Han’ın bu konağın yerine yapılmış olacağı düşünülmektedir.
İncelenen yapı, dış cephelerinde yer alan kitabeler bakımından da ayrı bir öneme sahiptir.
Doğu cephesi çatısında yeşil zemin üzerine altın yaldızla celi sülüs hatlı kitabede aşağıdaki ibareler yer almaktadır:
“Maşallah kâne”
(Allah’ın dilediği gibi oldu.)
“Maşallah lâ kuvvete illa billah”
(Bunu Allah diledi de oldu. Allah’tan başka bir kuvvet sahibi yoktur.)
Güney cephesinde ise iki kitabe yer almaktadır.
İlk kitabe, soldaki ilk konsolun yüzündedir ve kitabede siyah zemin üzerine altın yaldız ile celi sülüs hatla; “Asitâneli Taşçı Ömer 1320” yazmaktadır. Bu kitabeden yapının 1902 yılında İstanbullu Taşçı Ömer adlı mimar ya da kalfa tarafından yenilendiği anlaşılmaktadır.
İkinci kitabede siyah zemin üzerine altın yaldız ile celi sülüs hatla aşağıdaki ibareler yazmaktadır:
“Maşallah”
(Bunu Allah diledi de oldu.)
Batı cephesinde ise Allah’ın güzel isimleri yer almaktadır:
“Yâ-Latîf, (Lütufkar)
“Yâ-Hâfız” (Koruyan)
ve “Yâ Mâlike’l-mülk (Mülkün ebedi ve tek sahibi)"