Öyle ya İstanbul sadece Boğazdan ibaret değil ki.
Eminönü, Mısır Çarşısı, Tahtakale bayılıyorum.
İnsan oralarda dolaşırken, İstanbul'da yaşadığını hissediyor.
Oraları bilenler, gidenler, dolaşanlar, alışveriş edenler bilirler.
Keyfini alırsanız bambaşkadır.
Öyle ya İstanbul sadece Boğazdan ibaret değil ki.
Boğaz şahane, evet eşsiz ama, İstanbul çok büyük, gezilesi görülesi o kadar çok yeri var ki.
Eskiden ne kadar zordu, arabana bineceksin ve o trafikli yolda Maslak, Beşiktaş, Karaköy gideceksin ve orada park yeri bulacaksın.
Şimdi çok kolay, metroya biniyorsun, yarım saat sürmeden, Haliç'te şahane manzarada iniyorsun, İstanbul'un şahane camilerine baka baka 5 dakika yürüyorsun ve tam Eminönü ortasındasın.
Korona ve korunma hali uzun zamandır neredeyse 1 seneyi geçti oralara gidemedim.
Dedim ki, çift maskeni tak, çok dikkatli ol, sabah erkenden git ,1 saat dolaş, alışverişini yap ve dön.
En azından sana iyi gelsin.
Gittim.
Sokaklar bomboş esnaf, hiç telaşı yok, ağır ağır dükkanlarını açıyor, mallarını kapı önlerine sokaklara taşıyorlar.
Bu saatlerde dükkanlara mal taşıyan koca demir arabalı hamallar da yok.
Gözlemliyorum etrafı.
Saç boyalarımı ve saç bakım ürünlerini aldığım toptancıya giriyorum.
Evet erken saat ama, her zaman tıklım tıklım olan toptancının ilk müşterisiyim.
İşler nasıl diyorum, eh abla yavaş yavaş toparlanacağız inşallah,diyor.
Dükkanlara etrafa bakına bakına yürüyorum.
Hiç kimsenin tadı yok
Sabahları dükkan açarken birbiri ile şakalaşan, çay tepsisi ile bağıra bağıra dolaşan hiç kimse yok.
Kurukahveci Mehmet Efendi önünde, günün her saati sokak boyu uzayan kuyruklar yok, 2 kişi var.
Hazır buraya gelmişken 5 paket taze yeni çekilmiş, kahve alalım demenin imkanı yok, 72 gram kahve 10 lira olmuş.
En eski dükkanlardan, Mabel çikolatası, içeriye giriyorum.
Ahhh diyorum anılar.
İnanılmaz pahalanmış, koca torba ile çıktığım yerden, 2 şemsiye çikolata alıp çıkıyorum.
Kuruyemişçilere bakıyorum.
Yığın yığın dağ gibi duran fıstıklar, cevizler, bademler azalmış.
Eminönü gibi bir yerde.
Hurmalar, cevizler, bademler, fıstıklar, kuru üzümler, dut kuruları, her şey inanılmaz pahalılaşmış.
Beyefendi şunlardan yarım kilo koyar mısın demenin imkanı kalmamış.
El değmek, almak imkansız.
Torbalar dolusu alışveriş edilen Eminönü, Tahtakale hikayesi bitmiş.
Çok üzüldüm.
Yoksul ve ortalama bütçesi olan onurlu ailelerin çoluğuna çocuğuna alışveriş etmek için geldiği yer imkansız olmuş.
Evlerine torbalarla giren babaların şefkatli göz bebekleri sönmüş.
Evde o torbaları boşaltan anaların endişeleri gitgide büyümüş.
Gelemezler, alamazlar torbaları doldurup dönemezler.
İmkansızı gördüm.
İnsanlık ve çoluğuna çocuğuna, yuvana alacağın 1 avuç alışverişle eş zamanlı bitmiş.
O zamanlar, onurlu hayatlar ne kadar kıymetliydi.
İnsanlık ölmemişti.
Onursuz paralı çakal insanlar etrafı sarmamıştı.
Yalancı insanlar yılanlar gibi hayatımıza girmemişti.
Hak hırsızlığına karşı dur diyecek haysiyetli insanlar vardı.
Yere düşeni kaldıran yok.
Elinden düşürdün paketi senin için çömelip toplayacak insanlar yok.
Meselem moral bozmak değil, ama onurlu haysiyetli insanların torbalarının boş kaldığı, gözlerinin ferinin söndüğünü anlatmak.
Funda'nın aklındakiler…
... Haluk Levent
Benim yaş ortalamamdaki insanlar Haluk Levent'i sahneye çıktığın ilk günlerden beri tanır.
Rock müziğin Adanalı çocuğu.
Uzun yıllar magazin basınında haberleri yer aldı.
Tel tek yazmayacağım tabi ki, ama çek senet işleri başına dertler açtı.
Hep haber oldu, hep sorulara sabırla, terbiyesini bozmadan cevaplar verdi.
Kimseye kızmadı, öfkelenmedi, terslemedi, bağırmadı, saçmalamadı.
Şimdi geldiği duruma, yaptığı işlere biliyor musunuz?
Nice insanlara el uzatıyor, yardım ediyor, çabalıyor.
İyiliğin babası oldu
Merhametin abisi oldu.
Eğer sen istersen.
Hayat kimi insanı ne kadar iyileştiriyor.
Funda'nın aklındakiler…
... Takvim gazetesi ana sayfadan girmiş.
Türk Hava Kurumu paraları uçurmuş
Yani yangın zamanı çok tartışılan, çok konuşulan, bu uçaklar neden uçmuyorun cevabını bulmuşlar.
Devlet, orman yangınlarında dillerden düşmeyen THK son 10 yılını mercek altına almış.
Sıralamışlar;
Suistimal var.
Şirketler batık
Borç gırtlakta.
Yardımlar cebe.
Rezalet yani.
Denetleme Kurulundan ne sonuç çıkacak bilemem.
Ben nasıl hırsızlık yapılır bilmem.
Aklım hiç ermiyor, kafam hiç basmıyor.
Ama bilmek istediğim tek konu var;
Bir soygun 10 yıl ya da 5 yıl nasıl devam eder, yani paralar nasıl cebe atılır, çalınır, onu anlayamıyorum.
Bu ne cesaret.
Babanın bakkalı olsa, haberi olmadan 2 gün üst üste 1’er avuç pirinç alsan, baban çuvalda eksilme olduğunu anlar.
Oğlum ya da kızım hayırdır, bu çuvaldan izinsiz ne münasebetle alıyorsun ve nerede saklıyorsun der.
Sana ceza verir ve seni dükkanına bir daha sokmaz.
10 sene ne yahu.