VATANDAŞIN DUYMAK İSTEMEDİĞİ KELİME;ZAM!

Fehmi KETENCİ 07 May 2016

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Yıllardır Türkiye gündeminin vazgeçilmez konusu sık sık yapılan zamlardır.

Yıllardır Türkiye gündeminin vazgeçilmez konusu sık sık yapılan zamlardır. Türk insanı zamlarla akraba oldu desek yeridir. Artık alıştık dediğimiz zaman, hemen yenileriyle halvet olmak için hazırlık yapmaya çalışırız. Akşam yatarken yarın uyandığımızda hangi zamlarla tanışacağız diye tahminler yürüttüğümüz gecelerimizın sayısını unutamadığımız kadar çoktur!… Kısacası; zam sözcüğü günlük yaşamımızda en çok duyduğumuz, kullandığımız sözcüktür. Günlük yaşamımızda her an duyduğumuz bu sözcük bizimle özdeşleşti artık. Zam konusu siyasilerin gündeminde de her dönem vardır ve var olacaktır. Anlam ve sonuç olarak farklı işlenmiş olsa da onlar için en çok kullanılan malzemedir. Özellikle muhalafetteyken en çok kullandıkları malzemedir zam konusu. Zam, yapanları her dem ağır bir dille eleştirirler. Ardından da, “Bizler iktidara geldiğimizde bu tür zamları asla yapmayacağız” söylemleri ile olabildiğince umut dağıtırlar. Aslında, toplum olarak bu tür söylemlerin uzun süre özelliğini korumadığına, kısa sürede unutulduğunu biliyor ve o tür sözlerle siyasal rant sağlayanların sonunda o tavırlarında kolayca çark ettiklerine çoktan alışmıştık. Son genel seçimlere gelirken de aynı söylemler seçim meydanlarında günlerce söylendi. Üstelik bunu sık sık söyleyenler muhalefette değil yıllardır ülkeyi yönetenlerdi. Halkın daralan ekonomik gücünün, ekonomik darbağazdan çıkışının adaletli bir gelir dağılımıyla çözümlenebileceği muhaliflerce de vurgulandı. Ama her şey seçim meydanlarında kaldı ve değişen hiç bir şey olmadı.

Her ne kadar; ekonomi iyiye gidiyor, verilen rakamlara göre tek rakamlı oranlarda seyrettiği sık sık söylense de, ekonomik darboğazın tüm sıkıntısını yaşayan dar gelirliyi rahatlatacak olumlu yansımalar ve ona parallel olarak olumlu düzenlemeler yapılamadı. Ancak bir konuda, zam konusunda uygulamalar hiç hız kesmeden devam ediyor; Zamlar artık yaşamımızın olağan misafirleri, beklenmeyenler değil. Seçim meydanlarında en önemli eleştiri konusu yapılan vergi adaletsizliği, ücretler dengesizliği konusunda somut çözümler üretilemediği gibi dönem dönem önemli oranda arttırılacak olan vergilerle yine dar gelirlinin sırtına binilecek. Hem de cebindeki iki ayrı değerdeki para biriminin hesabıyla uğraşırken çaresizliğinin altında ezilmişken.. SGK ve Bağkur emeklilerine yapılan zamların yerinde yeller estiği bir ortamda ekonominin iyiye gittiğinin kim farkında bilemiyorum ama, ben cebimdeki paranın hesabını yapamaz hale geldim çoktan. Hem cebimizde olmayan, bizim olmayan paranın hesabı da yapılamaz ki! Burada asıl önemli olan, acilen çözüme kavuşturulması gereken; dar gelirlinin sırtında bir kambur gibi duran vergi adaletsizliğine bir çözüm bulunamamasıdır. Çözüm bulunmasından vazgeçtik vergilerin o alıştığımız oranlarda kalması bile mümkün görünmüyor.

Tüm bunların AB(Avrupa Birliği) yolunda yapılması gereken fedakarlıklar olarak görülmesi ve bu konuda yapılacak fedakarlıkların hoşgörülmesi uğruna yapıldığını varsayarsak, yine de bunun dar gelirliye nasıl yansıyacağının somut sonuçlarını görebilmek mümkün değil. Türkiye’nin gerçeği, gelir getirici en önemli kalemlerin başında vergilerin geldiğidir. Hemen hemen tüm yönetimler de bu gerçekten hareketle vergi gelirlerini garanti gelir getirici kaynak olarak görmektedirler. Ve bundan hareketle kaynak yaratmak için ilk başvurulan tek yöntemdir. Bu dün de böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak. Ta ki birçok ülkenin gözünün üzerinde olduğu doğal kaynaklarımızı kullanabilir hale gelinceye, sadece tüketen değil ürettiği kadarını tüketen bir ülke oluncaya kadar. Peki, seçim meydanlarında söylenenler nerede kaldı?. Zam yapılan bazı tüketim maddelerini tüketenlerin gelir düzeyi yüksektir, onları fazla etkilemez diye düşünmeyelim ve böylesine populist bir mazeretin arkasına sığınmayalım. O sözünü ettiklerinize tabii ki o kadar dokunmaz. Ayrıca, altı ayda bir emekliye, memura da belli oranlarda zamlar yapılıyor ya! Özel vergilerin çoğunlukla dar gelirlilerin tükettiği mamüllere yansıma oranlarına baktığımızda, kimse çok tüketilmesinden şikayetçi olmamalı. Dar gelirli ne kadar çok tüketirse toplanan vergiler o kadar artacak. Tabii bu gidişatla, bir türlü rahatlayamayan dargelirlinin, o üretilenleri tüketecek gücü kalırsa. Giderek çerçevesi daralan bu sosyal ve ekonomik yapımızla mı AB’ye girmeye hazırlanıyoruz!