​TARAF YORGUNLUĞU

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Taraf olmaktan yorulduk.

Taraf olmaktan yorulduk. Hız çağının zihinlerimize taşıdığı veri, düşünce ve olaylar çoğaldıkça onları yeterince irdeleyemiyor ve hızla tüketiyoruz. Düşüncelerin arkasındaki anlamı tefekkür etmeden, günlük gelişmelerin yorgun taraftarları oluyoruz. Kendi tarafımızda kalıp koyulaştıkça ortak çözümlerden uzaklaşıyor ve ayrışıyoruz hızla. 

Müftüler Neden Olmasın?

Müftülerin de nikâh kıymalarını sağlayacak düzenlemeyi, ilgili uzmanlar ile ele almak, enine boyuna değerlendirmek gerekirken yine taraftarlığımız öne çıkıyor. Bir taraf, konuyu dinin tüm hayat alanlarına taşınması, laikliğin ve kadın haklarının elden gitmesi hatta devletin tehdit edilmesine kadar götürüyor. Diğer taraf ise düzenlemenin kaynaklandığı ihtiyacı ortaya koymaktan çok neden karşı çıkıldığına veryansın ediyor.

İnsan, inanma ihtiyacı olan bir canlıdır. Var olduğu günden bu yana biçim ve uygulamalar değişse de aşkın bir güce, yüce bir yaratıcıya inanmıştır. Çünkü yaşam yolculuğuna bir anlam verme ihtiyacındadır.

Dolayısıyla insanlar hayatlarının en kritik dönemeçlerinde ve kararlarında dini inançlarının öngörüsünü yaşamlarına yansıtır. Nitekim hemen her toplumda doğum, evlilik ve ölüm gibi hayati olaylar sırasında dini ritüeller var olagelmiştir. Bu hayati konuların hukuki, sosyal, duygusal ve tabii ki inanç yönleri vardır. İnanmak, diğer bireysel ihtiyaçlar gibi insana ait bir özellik olduğundan insanın olduğu her yerde bulunması ve hayatın tüm alanlarına taşınması kaçınılmazdır. Bu konuların inanç yönünü görmezden gelmek doğru olmaz zira her inanç sisteminde doğum, evlilik ve ölüm, dini inanış ile ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla insanın hayati konularını aşkın bir gücün şahitliğinde gerçekleştirmesi, başka hayat alanlarını etkilemeden, daraltmadan inançlarına uygun yaşaması ona güç verir, hayat şevkini artırır.  

Küresel Ahlaksızlık

Unutulmamalıdır ki küresel bir vurdumduymazlık, ahlaksızlık, doyumsuzluk ve küresel bir tüketim çılgınlığının hızlandığı, düşünsel derinlik yerine trende yönelmenin söz konusu olduğu bir çağda yaşıyoruz. Uluslararası gerilimlerin aynı biçimde toplum ve bireyin ruh yapısında da gerilime, zorlanmaya ve çaresizliğe yol açtığını biliyoruz. Kısacası zihinsel patoloji ve psikolojik hastalıkların ayyuka çıktığı küresel bir köye doğru gidiyor dünya. Byung Chul Han’ın ifadesiyle toplumlar yorgun. Batılı toplumların hızla yorgunluk sürecine girmeleri ve aile yapısının hızla bozulmasında ahlak ve inanç alanındaki zayıflığın etkisi büyüktür. 

İşte böyle bir ortamda toplum ve bireyin en önemli koruma kalkanı hiç kuşku yoktur ki bireyin hür iradesiyle benimsediği inanç ve ahlak değerleri ve bu konulardaki hassasiyetidir. 

Evlilik, Hukuk, Din

Belediye memurunun kıydığı resmi nikâhı, müftünün de kıyabilmesine başka anlamlar yüklemek, olayı bir ayrışma konusu haline getirmek doğru olmaz. Evlilik şartlarında bir değişiklik yoktur. Evlilik birliğinin temeli atılırken konunun hukuki ve dini yönlerinin birlikte ele alınmasının, resmi ve dini nikâh uygulamasının yan yana gelmesinin birey ve toplum psikolojisi bakımından faydası olacak ayrıca bu konudaki ikiliği ortadan kaldıracaktır. Zira dini nikâh geleneği, toplumun önemli bir sosyolojik gerçeğidir.

Tabii ki evlilik sürecinin, toplumsal yasalar ve hukuk ile teminat altına alınması tartışılamaz. Ama hızla yıpranan ve yuva sıcaklığından uzaklaşan aile kurumunun, bireylerin hür iradeleriyle dini inançları bakımından da teminat altına alınması ve böylece taraflar için daha bağlayıcı hale getirilmesinin kimseye bir zararı olmayacaktır. Diğer yandan toplumun temel yapı taşı olan ailenin kurulduğu evliliği; bireyin duygu, ruh ve inanç yönünden soyutlayarak salt hukuki bir anlaşma gibi görmek eksik olacaktır. Bir papaz tarafından evlendirilen Hıncal Uluç Ağabey’in köşesinde yazdığı gibi (05.08.2017) dini nikâh pürüz olmaktan çıkarılabilir, yeter ki el ele verip ortak bir çözüm arayalım.

Sonuç olarak hemen her vesile ile ayrı, aykırı, karşıt ve taraf olma ve her konuyu rejim meselesi haline getirme alışkanlığını bırakıp birlikte ve el ele çözüm üretmek asıl hedef olmalıdır. Bunun için kendi zihnimizin doğrusuna takılmadan toplumun ortak çıkarlarının doğrusuna odaklanabilmeliyiz. Yeter ki taraftarlığın esirliğinden kurtulup elimizdeki değerlerin kıymetini bilelim. Yeter ki insanların Mars’ta buğday üretmeye çalıştığı bir zamanda yeni bir devlet kurmak gibi gelişigüzel ayrışma söylemlerini aşalım. Kadim temelleri olan milli ve manevi devlet geleneğimizi, bilimsel bir bakışla günümüzün ihtiyaçlarına göre kurumsallaştıralım ve geliştirelim.