PETROL VARDI DA BİZ Mİ İÇTİK?

Alican DEĞER 12 Eki 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
​Türkiye kullandığı doğalgazın yüzde 55'ini Rusya'dan alıyor. Ardından yüzde 16 ile İran ve yüzde 13 ile Azerbaycan geliyor. Daha sonra ise Cezayir ve Nijerya.

Türkiye kullandığı doğalgazın yüzde 55’ini Rusya’dan alıyor. Ardından yüzde 16 ile İran ve yüzde 13 ile Azerbaycan geliyor. Daha sonra ise Cezayir ve Nijerya. 

O yüzden Rusya ile doğalgaz hatlarımız son derece önemli. O yüzden Türk akımı bu derece kıymetli. Sadece bizim açımızdan da değil. Rusya açısından da kıymetli. Çünkü Karadeniz’in altından geçerek Trakya’dan Türkiye’ye girecek olan bu hat, Ukrayna’yı by pass edecek. 

Rusya Ukrayna ile kanlı bıçaklı. Her kış birbirlerine giriyorlar. Rusya’nın en büyük gelir kalemlerinden biri Avrupa’ya yaptığı doğalgaz ihracatı. Bu hatların neredeyse tümü Ukrayna üzerinden geçiyor. Her kavga ettiklerinde Ukraynalılar hatları kesmekle tehdit ediyor. Kırım karışıklığı da bunların üzerine tuz biber ekiyor. 

Anlayacağınız Türk akımı her iki taraf için de kazan-kazan durumu. Çünkü Türk topraklarından geçen boru hattının bir diğer ucu da Avrupa’ya uzanacak. Soğuk savaşın en gergin yıllarında bile o zamanın Sovyetler Birliği’nin doğalgaz hatlarını hiç kapatmadığını da bilmek gerek. Gerginlik gerginliktir, ticaret de ticaret.

Türkiye’de bulunan doğalgaz hatlarının kapasitesi yıllık yaklaşık 50 milyar metreküp. Hiç unutmuyorum, doğalgaz hatları ilk yapılmaya başlandığında yıllık kapasitenin 10 milyar metreküp olması planlanıyordu. Devir ANAP devriydi. Muhalifler, “Bu kadar doğalgazı ne yapacağız? Havaya mı bırakacağız?” diye yaygara çıkartmışlardı.

İran’dan gelen boru hattının kapasitesi 10, Azerbaycan’dan geleninkinin ise 7 milyar metreküp. Mavi Akım’ın ise senede 16 milyar metreküp taşıdığı belirtiliyor.

Enerjide Rusya ile böylesi bir işbirliği çok rahatlıkla söyleyebilirim ki ülkeler arasında gelecekte en ufak bir pürüz ihtimali bile olsa kurulmaz. Bu boru hatları sayesinde neredeyse önümüzdeki tüm yüzyıl boyunca Rusya ile derinlemesine bir sorun yaşamayız. Yada daha doğru bir deyişle ‘yaşamamalıyız.’

Ancak bu boru hatlarıyla birlikte Amerika ile sorun yaşama ihtimalimiz artıyor. Neden derseniz? Amerika’ya göre İran’dan ve Rusya’dan bu derece büyük oranlarda doğalgaz almamız yanlış. Bizim iyiliğimiz içinmiş gibi söyledikleri şey dış bağımlılık. İyi güzel de bizim topraklarımızda petrol-doğalgaz vardı da biz mi içtik? Bir yerden alacağız elbet. 

ASRIN PROBLEMİ: GÜZEL ÇIKMIŞ MIYIM?

Bir kafede oturup birşey içiyordum. Yan masamda üç genç kız dikkatimi çekti. Yaşları 16-17 falan. Ellerinde birer telefon. Önce baştan sona kontrol ettiler. İnternetin her bir karanlık köşesini falan. Sonra önce birbirlerini, sonra kendilerini, sonra yine birbirlerini fotoğraflamaya başladılar. Yüzlerce kare fotoğraf çektiler. Sonra bu fotoğrafları toplu bir seansla elediler. Üç kişi olunca ve bu üç kişi kadın olunca hiç de kolay olmadığını gördüm. Çünkü her biri kendince, kendisinin güzel göründüğünü seçmek istiyordu. Ne olur ki bir fotoğrafta sen güzel görünürsün. Diğer 150 fotoğraftan birinde de arkadaşın. Ama olmazzz. Her biri, elemeyi geçecek her fotoğrafta illa kendisinin güzel görünmesi gerektiğini düşünüyor. Üçünün de kendisinin güzel göründüğünü düşündüğü fotoğraf bulmak da çok zor. O yüzden de fotoğraf seçimi, fotoğraf çekiminden uzun sürüyor. “Siz dua edin” diye düşündüm. “Dua edin ki digital teknoloji çıktı. Fotoğrafları filmlere çekeydiniz görürdünüz gününüzü. Böyle bir seçme şansınız hiç olmazdı. Artık ne çıktıysa o.” 

Bu cep telefonları zaten yeterince toplumsal travma yaratmazlarmış gibi internet ve üzerine bir de fotoğraf makinesi ile birleşince adeta “Voltran” a dönüştüler. Yenilmez birer güç. 

Ama her biri servet değerinde olan bu aletlerin de bir “Kriptoniti” var. O da bildiğimiz su. Su bu aletleri adeta yok ediyor. Bakmayın siz şöyle su geçirmez, böyle su geçirmez reklamlarına. Bir damlası bile başınızı belaya sokmaya yeter.

Pekiyi, diyelim ki telefonunuz suya düştü. İşte sizin için araştırdım. (Öyle araştırdım dediğime bakmayın. Bir iki kaynağı okudum) Asrın hizmeti olarak sizlere anlatıyorum. Eğer telefonunuz suya düşerse:

Bir kere artık sakat demektir. Bundan sonraki hayatı hep risk altındadır. Gözü toprağa bakar yani. 

Telefonunuz düştüğü anda elbetteki ilk iş olarak sudan çıkarılmadır. Sonrasında yapılacak ilk iş, daha doğrusu yapılmayacak ilk şey açmaktır. Sakın açmayın. Biliyorum, içiniz içinizi yiyor. Ama sakın yapmayın. Çünkü bu zaten kalan ömrünü sakat geçirecek olan telefonunuzla erken vedalaşma demektir. Eğer hala açıksa da hemen kapatın. Çünkü ne kadar akıllı olsalar da onlar da elektrik enerjisiyle çalışan aletlerdir.

Bir havlu gibi su emici bir bezle kurulayın. Hatta isterseniz, kulağınıza su kaçtığında yaptığınız gibi hafifçe sallayın. Su çıkartacağım diye öyle şiddetli sallamak da yok. 

Bu arada sim kartı, harici SD kartı ve eğer çıkabilen bir modelse pili çıkartın. Onları da tek tek kurulayın.

En doğrusu nem emen küçük poşetler satılır. Ambalaj kutularının içinden de çıkar onlarla bir araya kapalı bir yere koymak. Ama bu maddeleri bulmak kolay değil. O yüzden size esnaf lokantası metodu önereceğim. Biliyorsunuz onlar tuzlukların içine pirinç taneleri koyarlar. O pirinç taneleri tuza lezzet katsın diye değildir. Pirinç çok yüksek nem emme kapasitesine sahip olduğu için tercih edilir. Anneniz nasıl pilav yapıyor hatırlayın. Üzerini örtecek kadar suyu bile emebilirler. İşte yarı çıplak haldeki telefonunuzu pirincin içine gömün. Kutuyu da güneş alan bir yere koyun. Kutu şeffaf olursa ne ala. Bu arada eğer kedi besleyen bir yakınınız varsa kedi kumunundan da biraz ödünç alabilirsiniz. Kedi kumu da feci su emer.

Bu durumda merak içinde bir 24 saat bekleyin. Bekleyin de bu da sizin binlerce liralık aleti suya düşürmenizin cezası olsun. Sonra dualarla yavaşça sim kartı ve pilini takın. Ve yine dualarla çalıştırın. Aletiniz çalıştı, çalıştı. Çalışmadı, yapacak birşey yok. Hadi bakalım, tamirciye doğru ufak ufak yol alın.