LAİK-DİNDAR SAVAŞINDA TARAFINIZ NERESİ?

Erol ERDOĞAN 07 Oca 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Bir milletvekilinin "Türkiye ile İran savaşırsa, İran'dan yana olurum." dediği iddiasıyla başlayan tartışmaları hatırlıyor musunuz?

Bir milletvekilinin “Türkiye ile İran savaşırsa, İran'dan yana olurum.” dediği iddiasıyla başlayan tartışmaları hatırlıyor musunuz? O tartışmada çoğumuz “İran’dan yana olacakmış, sen hangi ülkenin vekilisin!” şeklinde tepkiler göstermişti. “İran'dan yana olurum.” sözüne “Sen hangi ülkenin vekilisin, neden İran’dan yanasın?” şeklinde tepki vermek, vatanseverliğin işareti kabul edilerek olumlu karşılanabilir ama işin daha ilerisi var. Daha ilerisi akıllı ve ferasetli olmaktır. “Türkiye ile İran savaşırsa, İran'dan yana olurum.” cümlesine “İyi de, Türkiye ile İran neden savaşıyor, bu savaş kime yarar?” diye soran olmadı. Soran olduysa da “Tabii ki İran’a karşı savaşırız!” sözlerinin gerisinde kaldı, duyulmadı.

Uzun süredir canlandırılmaya çalışılan laik-dindar fay hattımız, yılbaşında Reina’ya yapılan vahşi saldırıdan sonra hareketlendi. Başlıktaki “Laik-dindar savaşında tarafınız neresi?” sorusuna “Manyak mısın, ne savaşı?” dediyseniz sizi kutlarım. Aksine, tarafınızı ortaya koymaya dönük çabanız olduysa memleketin işi zor demektir. 

“Ne savaşı!” diye çıkıştıysanız bile, size başka söyleyeceklerim var. Madem hepimiz akıllıyız da, Reina saldırısı sonra “yaşam tarzı” tartışmaları neden bu kadar ilgi gördü? Neden bazılarımız bazılarına “İşte eseriniz!” diye tepki gösterdi? Neden bazılarımız saldırıyı lanetlerken ama’sız, fakat’sız konuşamadı? 

Tamam, bu ülkede, bazılarımız bazılarının yaşam tarzına razı değil. Az da olsa bazıları ezandan bazıları cem evinden; bazıları başörtüsünden bazıları içkiden; bazıları mini etekten bazıları da çarşaftan rahatsız… Bu rahatsızlıkları kimi zaman fazlaca ortaya döktüğümüz de bir vakıa. Ama terör başka bir şey! Terörist, birinin yaşam tarzından rahatsız olduğu için silaha sarılan adam değil, o başka bir hesabın, başka bir ilişkinin insanı! 

Konuları birbirine karıştırmadan tartışmalıyız. 1. Fikrin anlatılması ve yaşanması, 2. Yaşam tarzı hazımsızlığı, 3. Terör. Bir dindar veya bir ideoloji mensubunun düşüncesini, uygun biçimde, başkalarına anlatması fikir özgürlüğü; dinini veya düşüncelerini, kimseye zarar vermeden, uygulaması yaşam özgürlüğü; başkasının fikir veya yaşamıyla ilgili nefret ifadesi ise yaşam tarzına saygısızlıktır. İlk ikisi özgürlüktür, sonuncusu suçtur. Maalesef, yaşam tarzı saygısızlıklarına zaman zaman şahit oluyoruz. Fiziki veya sözlü müdahaleye uğrayan, mini etekli de, başörtülü de, yaşam tarzına saygısızlığın örneğidir. 

Terör, bunların dışında başka bir şeydir. Terörün bu konularla ilişkisini sadece “duyarlılık istismarı” ile ifade edebiliriz. Birileri Alevi-Sünnilik çatışması istiyorsa, mezhep duyarlılığını arttıracak kundaklamalar yapacaktır, laik-dindar çatışması istiyorsa, yaşam tarzları duyarlılıklarını kullanarak şiddet olaylarını deneyecektir. Hep böyle olmadı mı? Allah aşkına unutmayalım, terör dediğimiz vahşet, emperyalist ülkelerin modern haçlı seferidir. Onların amacı, Reina’da 39 kişi öldürmek değil sadece, oranın ateşiyle herkes birbirinin boğazını sıksın istiyorlar. Maalesef küresel terör, bizim duyarlılıklarımızı kullanıyor, gerisi onların; strateji onların, silahlar onlardan, medya algıları ondan. Unuttuysanız hatırlatayım, dünyaya en çok silahı BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler satıyor.