BUGÜN DEĞİŞİK BİR ŞEY YAPIN!

Fehmi KETENCİ 14 May 2016

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Günümüz deyişlerini, öykülerini günlük hayatınıza uyarladınız veya uyarlamayı denediniz mi hiç? Tarihlere damgasını vuran bir çok önemli olayın sırrı bu ilginç öykülerin derinliklerinde gizlidir.

 

Günümüz deyişlerini, öykülerini günlük hayatınıza uyarladınız veya uyarlamayı denediniz  mi hiç? Tarihlere damgasını vuran bir çok önemli olayın sırrı bu ilginç öykülerin derinliklerinde gizlidir. Kimileri bu öykülerden yeterince ders alarak yaşam çizgisinde gereken düzenlemeleri yapar, kimileri ise “amaan öykü bu” deyip hiç ciddiye almaz. Ama yaşanan bazı olayları iyi değerlendirdiğimizde öykülerin gelişiyle paralel gelişme gösterirler. Bugün bir çök öykü günün gelişen olayları ile doğrudan bağlantılıdır. Veya o öykünün anlamı gelecekle ilgili ilginç saptamalar ortaya çıkarabilir. İşte burada bir dostun anlattığı, sonunda da kendi değerlendirme ve yorumunu eklediği bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. İçine sindire sindire okuyarak anlamının tamamına erenlerin ilginç dersler çıkarabileceğini sanırım.

O, çok özel dostumun bana  anlattığı öykü şöyle:

“Bugün size bir biyoloji öyküsü anlatmak istiyorum, adı “Hücrelerin öyküsü”.

“Kadından ve erkekten gelen birer hücre, birleşerek insanın temelini oluştururlar. Bu hücreler bölünerek önce iki, sonra dört, giderek sekiz, onaltı ve otuziki şeklinde çoğalırlar.

Sayıları çoğaldıkça işbölümü yapma ihtiyacı hissederler. Bazıları kemik, bazıları karaciğer, bir kısmı kalp gibi organları oluşturmak üzere görev alırlar. Bu gelişim kırk haftalık bir sürenin sonunda küçük bir insanın dünyaya gelmesini sağlar”. “Hücreler arasındaki işbirliği sona ermez. Akciğerler kanı oksijenlendirir, kalp bu kanı tüm vücuda yayar, böbrekler kanda biriken zararlı maddeleri atar, karaciğer bir kimya fabrikası gibi vücuttaki, yaşam için gerekli tüm kimyasal işlemleri sürdürür. Bütün bu organlar işbirliği içinde çalışırlar. Bu dengenin tam ve kusursuz bir biçimde oluşmasına biz, ''sağlık'' diyoruz”. “Bazen, böylece kusursuz uyum içinde çalışan hücrelerden biri karakter değiştirir. Bu dengeleri umursamadan sadece kendi çıkarı için çalışmaya başlar. Bir parçası olduğu insan adlı varlık için hiçbir şey yapmadan sadece kendi doyumsuz ihtirası için çalışır. ''Kanser'' adı verilen bu hücre, insan organizmasındaki tüm kaynakları sadece kendi yaşamı ve üremesi için kullanır. Sürekli tüketir, sürekli çoğalarak olabildiğince çok dokuyu işgal eder. Bu süreç kendi açısından bakıldığında çok başarılıdır. Ama bu arada insan denilen organizma, tüm kaynakları bu doyumsuz hücre grubunca tüketildiği için giderek güçsüz, zayıf ve bitkin hale gelir. Dokularda yapılması gereken görevler, amaçları görev yapmak yerine o dokunun da kaynaklarını tüketmek olan hücreler tarafından işgal edildiği için aksamaya başlar”. “Bencil kanser hücresi, başarısının doruğuna ulaştığında, aslında kendi sonunu da hazırlamış olur. Tüm kaynakları tükendiği için yaşaması mümkün olmayan insan adlı organizma ile beraber toprağa girer ve yok olur.” Son zamanlarda seçim nedeniyle halkla yapılan röportajlarda, herkesin birilerini suçladığını, yaşadığımız krizin sorumlusu olarak birilerini gösterip, ''oy'' denilen silahı kullanarak  “kanser”e dönüştürüp cezalandırmak istediğini görünce bu öykü aklıma geldi. Acaba, aynaya bakıp ''Ben ne kadar kanserleştim'' diye kendi kendimize özeleştiri yapıyor muyuz?

“Çuvaldızdan vazgeçtim, bari iğneyi ara sıra kendimize batırabilsek.”

Diline sağlık, adı bende saklı sevgili dost!…

Hemen hemen herkes bu tür öykülerden kendine düşen payı mutlaka alması gerekir.

Sadece “öykü” diyerek okumak yerine, anlamını sindirerek gereken dersi almak daha iyi değil mı?

Ne dersiniz, denemeye değmez mi?!