Bayram tatili vesilesiyle düştüm yollara. Hep derim ya; gezip, görüp, ortamı soluyup, sokakları adımlayıp, sohbetler edip yazmanın hali bir başkadır diye.

İşte bu sebepten bazen onlarca saatlik yolculuklara hiç düşünmeden bismillah diyorum.

Güneydoğu’nun kavurucu sıcağında yüzümü çevirdiğim Karadeniz’in havası, suyu, doğası, insanı ve muhteşem lezzetleri daha varmadan gözümün önünde belirmişti.

“Güneydoğu insanının deniz görmüşüne Karadenizli” derler ya; harfiyen doğru bir tespit ve demeye devam...

Yolun başında dikkatimi çeken unsur güvenlikten yanaydı. Diyarbakır’dan Karadeniz’e uzanan yolun güvenlik işleyişinin en üst düzeyde olduğunu görmek çok önemli.
Son süreçte sık aralıklarla oluşturulan güvenlik noktalarının verdiği huzuru her adımda hissedebiliyorsunuz.

Burada yakın geçmişe dair küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Geçmişte bazı güvenlik noktalarındaki uygulamalardan yana şikayetler duymak mümkündü. Bilhassa nezakete yönelik durumlar ve gereğinden yana bekletilmeler konusunda. Fakat şimdi bu durumdan eser yok. Her konuda vatandaşın güvenliğinin yanı sıra memnuniyetine de önem veriliyor. Güvenlik güçlerine bu yönde verilen itinalı eğitimlerin yanı sıra noktaların modern cihazlar ile desteklenmesinin vatandaştan dönüşü olumlu.


Diyarbakır’dan başlayıp Lice, Genç, Bingöl, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane dağları arasındaki yolu izleyip geldiğim Karadeniz’ deki ilk durağım Trabzon oldu.

Her zaman söylenir fakat ben bir kez daha söyleyeyim; mutlaka görülmesi gereken bir bölge Karadeniz!
Tur otobüslerinin dışında bir kez de benim gibi kendi rotanızla gelin derim. Güneydoğu’nun kavruk sıcağında başlayıp çılgın Karadeniz’in saçlarınızı savurduğu rüzgarlar ile karşılaşacağınız süreci kapsayan o yolu usulca izleyerek, her detayı görerek, tanıyarak gezmenin tarifi yok inanın.

Yaz yağmurları, başı dumanlı dağları, yaylaları, mağaraları (bilhassa Çal Mağarası), tarihi mekanları, yeşilin her tonunu barındıran doğası, yemekleri ve hamur işleri ile attığım her adımda ruhum ziyadesiyle doydu ve huzur buldu Karadeniz’de.

Bayramın ikinci günü de Trabzonspor’ un bayramlaşma programına katıldım. Trabzon ilinin komple protokolü, Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu, yönetimi, futbolcuları, altyapısı ve Ulaştırma Bakanı Mehmet Selçuk Turhan’ın katılımı ile gerçekleşen bayramlaşma töreninde “bir de bunun tadına bak” ısrarları ile masama koyulan şehre ait lezzetlerinde doyasıya tadına baktım.

Bir şehrin her kademesinin birbirini keyifle kucaklaması ülkenin birliği açısından çok önemli ve kesinlikle olması gereken bir durum.

“Bütüne lezzetini veren çekirdeğin uyumu değil mi”

Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun vesile olduğu bayram kaynaşması ve misafirperverliğine diyecek yoktu. Her konuğu ile bizzat ilgilendi. Bu ruh halini ve Trabzonspor‘un altyapıya verdiği özeni Güneydoğu kulüp yöneticilerinin en kısa zamanda örnek alarak uygulamaya geçmesi gerekiyor!

Masada bayram tadında sohbetler devam ederken yanımda oturan AK Parti Trabzon İl Başkanı Haydar Revi’nin Diyarbakır ve Güneydoğu’ya hiç yabancı olmadığını gördüm. Hatta askerliğini Devegeçidi’nde yaptığını ve bölgeye sık sık geldiğini söyleyen Başkan Haydar Revi özellikle bir konunun üzerinde itina ile durdu.
“Güneydoğu ile Karadeniz insanı geçmişten bu yana art niyetli beyinler tarafından birbirinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Halbuki özde birbirine en yakın ve birbirinden en çok kız alıp kız veren iki bölge Karadeniz ve Güneydoğu! Bu önyargılar şükürler olsun ki kırılmaya başladı fakat daha fazlasını yapmak gerekiyor...” diyen Revi’ ye katılmamak imkansız.

Bayramın ikinci günü Trabzon protokolünde Güneydoğu’ya ve tabi ki ülkenin huzuruna dair sohbetlere vesile olmak inanın içime en az Karadeniz kadar huzur kattı.

Dünya‘nın güç dengeleri açısından yeniden şekillendiği bu süreçte Türkiye’nin de bölgeler ve kültürler arasındaki önyargı kalıplarını kırmak üzerine hızlı bir şekilde odaklanması gerekiyor. Zira son yıllarda ülke olarak yaşadığımız sıkıntılı günlerde en şifalı ilacımızın birlik ve beraberlik ruhumuz olduğunu gördük.