YENİ GÜVENLİK KAVRAMLARI VE KARMAŞIK DÜŞÜNME

Hasan KÖNİ 17 May 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Uluslararası siyaseti kimlerin yönettiğini sorarsanız, anglo-sakson ülkeler diye cevap verebilirim. Açıkca ifade edersek dünyadaki siyasal, sosyal, ekonomik, teknolojik ve ekolojik gelişmeleri, yeni yaklaşımlar ve çözüm yolları ile onlar ele alıyorlar.

Uluslararası siyaseti kimlerin yönettiğini sorarsanız, anglo-sakson ülkeler diye cevap verebilirim. Açıkca  ifade edersek dünyadaki siyasal, sosyal, ekonomik, teknolojik ve ekolojik gelişmeleri,  yeni yaklaşımlar ve çözüm yolları ile onlar ele alıyorlar. Son zamanlarda küresel politikaya yaklaşımları: ‘Karmaşıklık Teorisi’ üzerinden oluyor. Karmaşıklık Teorisi aslında fizik bilimlerinde gelişen bir teori. Karar verme teorisi gibi onu da sosyal bilimlere uyguluyorlar. Uluslararası politikalar üzerinde araştırma yapanların belirttikleri bir husus var. Bu hususa göre soğuk savaş yıllarında uluslararası sistemin yarattığı sorunlar, tehditler düzenli ve belirli kalıplar görünümü içinde incelemek mümkündü. Günümüzde ortaya çıkan inceleme  tarzına göre bu yaklaşımın ne kadar eksik olduğu anlaşılmaktadır. Bugün, liderlerin, devlet yöneticilerinin, uluslararası örgütlerin, uluslararası ekonominin, hızla ilerleyen teknolojilerin ve nihayet çevrenin birbirini çok karmaşık bir biçimde etkileyerek tahmin edilen politika sonuçlarından farklı sonuçlara erişildiği  söyleniyor.

1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki çekişmeler sonucu, Rusya Çin’e yaptığı gıda yardımını kesince Çin’de başlayan kıtlık ve açlık krizi sonunda Çin hükümeti durumu kurtarmak için bir “Kültür Devrimi” hareketine  girişmiştir. Ülkedeki açlık ve kıtlıktan eski yöneticiler sorumlu tutularak cezalandırılmış ve Çin gençliği : ”bırakın bin çiçek açsın” sloganı altında ayaklandırılmıştır. Çin’deki gençlik hareketleri  Pasifik Okyanusu üzerinden  Amerika’ya erişmiştir.

Kaliforniya’daki Siyahlar, Latinler ve Çin mahallesinde yaşayan  Amerikan Çinlileri eşitsizlik ve üzerlerine beyazların yaptığı ayırımcı  baskıları ileri sürerek ayaklanmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin orta kısmında yer alan üniversiteler eylemlere katılmışlardır. Amerika’da ilk defa Amerikan Muhafız Gücü  Ohio Üniversitesi’nde öğrencilere ateş açarak bir kaçını öldürmüştür. Öğrenci ve işçi hareketleri gelişerek 1967 başında Amerika’nın kuzey kısmına erişmiş ve New York’un, Michigan’ın  arka mahalleleri yangın yerine dönmüştür.Gençlik ve işçi eylemleri Atlas Okyanusu’nu aşarak Avrupa’ya sıçramıştır. Avrupa Üniversiteleri gençlik eylemleri yüzünden kaosa sürüklenmiştir. Bu arada Amerika fırsattan faydalanarak, İngiltere’nin Avrupa Ortak Pazarına katılmasına karşı çıkan Fransa’nın kurtarıcısı Charles De Gaull’ü öğrenci hareketleri bahanesiyle yıpranmasını sağlamıştır. Doğal olarak eylemler zaten gelişmekte olan bir ülkenin bunalımlarını yaşayan Türk gençliğine sıçramış ve meşhur 1968  gençliği Türkiye’de fırtınalar estirmiştir. Çin’deki  gıda üretiminin oratya çıkardığı kriz ve politikalar böylece birbirine eklenerek  Türkiye’ye kadar gelmiştir.

Dünya toplumlarının gittikçe gelişen teknolojiler yoluyla karmaşık olarak birbirlerine bağımlı olmaları yeni tehditler ve güvenlik çözümleri gereksinimi yaratmıştır. Devletlerin iletişim ve ulaştırma sistemlerinin birbirine bağlı olması. İnternet ağlarının her alanda kullanılarak ülkeleri birbirine bağlaması sonucu devletler ve insanlar bilgisayarlarla yapılan  saldırılara karşı savunmasız kalmışlardır. Devletler birbirlerinin ulaşım, iletişim ve diğer elektronik sistemlerine saldırabildikleri gibi, küçük terör grupları da devletlere ve insanlara saldırabilmektedirler. İnternet ağları, ülkelerin içine girebildikleri ve uluslararası ortam sosyal ağlarla örülü olduğu için artık ülkelerin sınırlarından bahsetmek  ve fikirleri sınırlarda durdurmak artık mümkün değildir.

Devletlerin özellikle ekonomik küreselleşme  gelişmelerinden sonra, ekonomik, teknolojik ve çevresel olarak birbiriyle bütünleşen bir yapıya sahip olmaları, onları çoklu tehditlerin hedefi haline getirmektedir. Batılı devletlerin, Ortadoğu ülkelerinde yarattığı siyasal rejimleri değiştirme politikaları küresel bir göç dalgasına neden olmuştur. Küresel göç dalgası bir çok bölgede açlık krizlerini başlatmıştır. Bütün bu gelişmelere iklim değişikleri nedeniyle kuraklıklar eklenince olaylar bir ”tehdit çarpanı” etkisiyle büyümüş ve Ortadoğu’daki gelişmeler Avrupa’yı da kapsayarak bir kaosa dönüşmüştür

Dünya politikalarının birleşik doğasına diğer bir örnek iklim değişikliğidir .İklim değişikliği  getirdiği fırtınalar, suların yükselmesi ve kuraklıklar ile toplumların sosyal yapısını tehdit eden bir duruma gelmiştir.İklim değişikliğinin etkisinin en önemli örneği; Ortadoğu’da 2010 sonlarında başlayan ayaklanmalarda en önemli faktörün, küresel gıda pazarlarında yapılan fiyat spekülasyonlarının bir sonucu olarak Arap ülkelerinde gıda fiyatlarının artması olduğu belirlenmiştir. Zaten otokratik rejimlerden pek de memnun olmayan halkın ayaklanması kaçınılmaz olmuştur.

Bu karmaşık yapıların birbirini etkilediği ortamda  her zaman mümkün olabilecek başarısızlıklar karşısında meşruiyeti koruyabilmek için  politikacıların belirsiz sonuçları üzerinde kesin konuşmamaları gerekmektedir. Gene bu karmaşık faktörlerin etkileştiği bir dünya sisteminde tam anlamıyla  güvenliği sağlamak pek mümkün gözükmemektedir. Olayların birbirini tetikleyerek yeni tehditler ve sorunlar yaratmasını hiçbir şey durduramayacak gibi gözükmektedir. Eğer toplumlar psikolojik olarak başarısızlıklar karşısında daha toleranslı ve genel olarak izlenecek devlet politikalarıyla daha dirençli bir duruma getirilebilinirse, felaketlerin oluşmasının  azaltılabileceği öne sürülüyor.