Kendini beğenme, aşırı öz güven, böbürlenme, haddi aşma, gösteriş, ötekileştirme, hak iddia etme, kendini üstün görme, küstahlık… Bu olumsuz huyların merkezinde kibir vardır. Kendisini seçilmiş ve her zaman haklı görme eğilimi özellikle siyasi seçim dönemlerinde daha bariz biçimde ortaya çıkar.

Kibir kelimesi; Arapçada “büyüklük” anlamındaki “kibr” kökünden, Latincede “başkalarından belirli davranışları isteme hakkı” anlamındaki “adrogera” kökünden gelir. İngilizce karşılığı “Hubris” aşırı gurur ve hırs anlamındadır. TDK sözlüğünde ise “kendini başkalarından üstün tutma; benlik, böbür, gurur” şeklinde tanımlanmıştır.

Araştırmalar kibrin; duygu, düşünce ve davranış düzeyinde arttığına vurguluyor. Geçmişte başkaları üzerinde etkili olma imkânı zordu ve belirli konumdakilerin kibirli davranışlarından söz edilirdi. Dijital teknoloji, yerkürede hızlı iletişim kurma ve etkileme imkânı verdiğinden öğrenilmiş bir virüs misali hızla yayılan kibir bir hastalık halini almıştır.

Kibir (Hubris) Sendromu; bireyin kendisini üstün görme, konu ne olursa olsun haklı görme, öncülük ve önceliği doğal hakkı görme ve doyumsuzluk gibi davranışlarla çevresindekilere tahakküm kurma eğilimidir. Kendi fikir ve davranışlarının en doğrusu olduğuna inanıp kendilerine aşırı güvendiklerinden başkalarını dinleme, empati kurma, onların da haklarının olduğunu kabul eğilimleri neredeyse yoktur. Kendilerini her duygu, düşünce ve davranışın merkezine koyduklarından başkalarını hor görür, aşağılar ve küçük görürler.

GÜÇ ZEHİRLENMESİ

Kibir Sendromuna yakalanan bireylerin kişilik özellikleri ve davranışları arasında; empati kuramama, aşırı hırs, kendine aşırı güven, yüksek endişe, öfke hali, insanları küçümseme, kolaylıkla hakka girme, adaleti lehine isteme, kuralları kendisine göre koyma ve kendi lehine yorumlama, doyumsuzluk, inanç ve ahlak değerlerini içselleştirmeme, kendini hep en önde ve en güçlü görme, eleştiriye kesin olarak kapalı olma, insan ilişkilerinde sınırları aşma, mal ve mevki hırsı, her konuda gösteriş öncelikle sayılabilir.

Esasen kendini beğenme, hırs, öz güven ve gurur gibi duyguların insanda belirli düzeyde bulunması ve davranışlara yansıtılması normaldir. Hatta insanın psikolojik gelişimi, mesleki kariyeri ve sosyal yaşamı için bunlar belirli dozda gereklidir. Ancak sorun, bütün duygu ve davranışlarımızda olduğu gibi kibir konusunda da aşırıya gitmek ve özellikle başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını yönetme eğilimine girerek yaşam alanlarını daraltmaktır.

Kibirli davranışta, genetik yatkınlığın yanında yetişme sürecinin daha etkili olduğu bilinmektedir. Özellikle zor şartlarda büyüyen, küçük yaşlarda suça karışan, ekonomik olarak çok yoksun yahut çok zengin koşullarda yetişen kişilerde kibir daha fazla görülebiliyor.

Kibir Sendromu en çok liderlerde görülür. Dünya tarihinin bilinen örnekleri arasında Firavun, Napolyon, Hitler aklımıza gelen ilk örnekler. Bunların ortak özellikleri gelişmiş bir zihinsel potansiyele ve baskın kişilik özelliklerine sahip olmalarıdır. Ancak sorun bu potansiyelleri sadece kendi istek ve ideolojileri doğrultusunda kullanmalarıdır. Zamanla güç zehirlenmesine girerek kendileri dışında kimseyi görmemeleridir. Daha da tehlikeli olan durum Kibir Sendromuna kapılan liderin (Hubristik liderlik), toplumun ortak ideoloji, değer, ahlak ve inançlarını sadece kendi amaçlarına ulaşma aracı olarak kullanmasıdır.

HAKKI OLMAYANI HAK GÖRÜR

Kibir Sendromuna kapılan bazı insanlar özellikle daha yukarılara çıkma derdiyle kavrulan bazı doyumsuz lider ya da lider adayları; bu güç zehirlenmesini tevazu içinde sergileme maharetine sahiptir. Hakkı, adaleti, insani değerleri dillerinden düşürmezler ama hakları olmayanı kendilerine hak görürler. Bu olmadığında da bütün güçleriyle saldırıya geçerler.

Kibir Sendromunun en ileri hali bireyin, başkalarından belirli düşünce, tutum ve davranışları isteme hakkına sahip olduğunu düşünmesidir. Antik Yunan’da “Tanrısal Ego” olarak da adlandırılan bu duruş, haksız yere hak iddia etmeyi, diğerlerini küçümsemeyi, başkalarına ait olana güçle ya da siyasetle el koymayı mübah görür.

Kendilerini özel, üstün ve seçilmiş gördüklerinden şahıslarına âşık olan narsistik kişilik bozukluğu, Kibir Sendromuyla yakın ilişki içindedir. Çoğu zaman karıştırılabilen bu iki kişilik sorunu aynı anda kişide bulunabilir. Bu durumda sorunun çözümü daha zordur. Çünkü kişinin zamanla gerçeklik algısı zayıflar ve bozulur.

Yani olayların gelişimi, konuya ilişkin araştırma verileri, somut deliller kısacası dünyanın gerçekleri ne derse desin Kibir Sendromuna sahip kişi, bütün gücüyle kendi taraflı dünyasının gerçek olmayan düşüncelerini savunmaya devam eder. Arzusu yönünde hareket etmeyen ve kendine uydu olmayan kişileri kolaylıkla ötekileştirir, aşağılar ve onlarla mücadele eder. Sıradan olmaktan korkar ve hayatlarının sonunda yalnız kalırlar. Yunus ne güzel söylemiş;

“Nice tahta çıkanlar yere düştü, Nice “ben” diyene sinek üşüştü!

Kendinden uzak tut kibir endişesini, Kibre uyarsan uzağa düşersin.”

Son olarak bütün inanç sistemlerinde kibrin, Yaratıcının yasakladığı bir huy olduğunu görüyoruz. Hazreti Muhammed "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir" demiştir. Kibir, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde vurgulanmıştır. Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez”. (Lokman 31/18)