Vaktin birinde bir padişah varmış. Zeki, çevik, gelişmeye açık ve girişken bir padişah. Çevresindeki insanlara değer vermesiyle ün salmış. Bilimle uğraşan, düşünen, fikir üreten kişileri sever ve korurmuş. Sarayında her çeşit bilim dalıyla ilgilenen dönemin tanınmış bilim adamları, sanatçıları eksik olmazmış.
Yaşıtı bir hocası varmış ki onunla iletişimi çok daha gelişmiş ve her şeyini hocasıyla paylaşırmış. Aralarında bir akrabalık bağı olduğu ve birlikte yetiştikleri için de birbirlerinin gelişmelerine önemli katkıları olmuş. Gerek devlet meseleleri gerekse özel işleriyle ilgili önemli kararlarından önce hocasıyla ve istişare meclisi ile tartışır, çıkan sonuca göre karar verirmiş.
Padişah, bir gün hocasıyla kır
gezmesine çıkmış. Hoca, karşılaştığı önemli doğa olayları veya canlılar
hakkında bilgiler veriyor, sebep-sonuç ilişkileri kuruyor, padişahın sorularını
cevaplandırıyordu. Bir nehrin yanına geldiler ve karşı tarafa ancak kayıkla
geçmek mümkündü. Kayıkçı dedi ki; “Bu kayık ancak iki kişiyi taşır. Biri ben olmalıyım
zira hem kürek çekeceğim hem de geri gelmem gerekir. Önce birinizi sonra
diğerini almalıyım.” Kırda bayırda yalnızken “sen”li “ben”li konuşup, rahatça
şakalaşan iki dost, kayıkçının yanında rollerinin gereğini yerine getirir. Ve Hoca,
padişaha öncelik vererek “buyurun padişahım” der.
Bütün ısrarlara rağmen padişah,
önceliği hocasına verir. Önce hoca, ardından padişah geçer karşıya. Bu
davranışın nedenini soran kayıkçıya padişah şu cevabı verir: “Ben padişahım ama
o benim hocam. Hocam olduğu için öncelik verdim. Lakin hoca olmayıp herhangi
birisi olsaydı da öncelik verirdim. Çünkü, bu öncelik bir anlamda ganimettir.
Padişah, ganimette çevresine öncelik vermeli, bela ve sıkıntıyı göğüslemede ise
kendisine öncelik vermelidir.”
Liderliğin,
günlük bir davranışa yansıyan küçük bir kesitini görüyoruz bu hikâyede. Kayıkla
karşı tarafa geçiş önceliğinin verilmiş olması, bir davranış olarak çok önemli
olmayabilir. Ama bu davranışın temsil ettiği görünmez değerler, duygular ve
anlam çok önemli. Liderliğin, o henüz tam keşfedilmemiş sırları, bu
davranışların gizemlerinde saklıdır çoğu zaman.
Hep
söylenir, liderlik apayrı bir duyuş, düşünüş ve bakıştır ki liderin
davranışları, yüzyıllar sonrasına bile ışık tutabilmektir. Lider öncüdür, çok
çalışır, çok düşünür, iletişim ve ikna kabiliyeti gelişmiştir. İnsanları ve
canlıları hatta cansızları da çok sever. Geleceği tahmin yeteneği gelişmiştir.
Karizma olarak tarif edebileceğimiz, insanları etkileme gücüne sahiptir. Belki
de liderin sahip olması gereken en önemli özellik bir insan olarak kendinin
farkında olmasıdır.
Sayılan
özellikler dünya tarihinde isim yapmış birçok liderde az veya çok vardır. Ancak
bu özelliklerin içinde bir tanesi vardır ki sunduğumuz hikâyede somut bir
davranışa dönüşen insan ilişkilerindeki duyarlılıktır. İşte bu duyarlılık
lideri, insanın anlamıyla buluşturur. Evet lider, çevresindeki insanlara
duyarlıdır. Lider onlar için çalışır, onlar için yorulur, onlara bir şeyler
yapmanın gayreti içinde olur. Onları rahatlatır, onore eder ve onlara hürmet
eder. Bütün bunları yaptığı için de derin ve sarsılmaz içten bir saygı görür.
Ertesi gün bitmeyen bir bağlılık oluşturur.
Lider,
rahmet yüklü bulutlar gibi her an yağmaya, her an yeşertmeye, her an yeni
hayatların filizlenip gelişmesine zemin hazırlar. Herkesin tükendiği, çarelerin
yetersiz kaldığı, neden ve niçinlerin anlamsız olduğu noktada bile, üretmeye,
çıkış yolu aramaya devam eder. Çünkü onlar, normal insanın ötesinde
donatılmışlardır. Dolayısıyla çoğu zaman normal dediğimiz kalabalıklar tarafından
ilk etapta anlaşılmayabilir hatta hor görülebilirler. Zira normal insanların
hayatı sadece yaşama gayretlerine karşılık iken liderin, hayatı hakkıyla yaşama
ve bir anlamda hayatın hakkını verme çabası içinde olması söz konusudur. Çünkü,
onlar bugün kadar yarını ve ötesini de düşünür, hisseder, hazırlıklı olmaya
çalışırlar.
Liderin
insan ilişkilerine duyarlı oluşunun özünde; kim olursa olsun çevresindekilere
kulak verebilmesi, onların benliklerini, kişiliklerini kendi benliği ve
kişiliği altında ezdirmemesi yer alır. Bunun için makam ve mevki öncelikle
kendi benliğinin gelişme aracı olarak değil, başkalarının kişiliklerinin,
hayatlarının gelişmesi için kullanılmalıdır.
Liderlik
sadece belirli bir yönetim kademesindeki insanlar için değil, sıradan insanlar,
meslek sahipleri için de söz konusudur. Uygun kişilik özelliklerine sahip,
işinin ustası bir marangoz, bir inşaat ustası, bir saat tamircisi de işinin
lideri olabilir, olabilmelidir.
Bu
anlayışla günümüz liderlerine bakıldığında ister bir ailede ister işletmede
isterse seçimle gelmiş siyasilerde bu kaygının görünürde olduğunu ancak
gerçekte yeterince yaşanmadığı gibi gösterişin dışında davranışlara da pek
yansımadığını görüyoruz. Anahtar rol oynayan ve liderliğin diğer boyutlarını da
açığa çıkaran insan ilişkileri duyarlılığının, çoğu zaman reklamın ötesine
geçememesi ve öze inememesi hazindir. Çünkü, günümüzde kendisine lider diyen
yöneticilerin çoğu, çevresindeki kişileri ve ilişkileri kullanma eğilimine
giriyor ve kişileri kullandıkça aldıkları mesafenin kalıcı olduğunu düşünüyor.
Oysaki kişilikleri ezerek yol alan lider, bir gün ezecek kişilikler bulamayacak
ve olduğu yerde kalacaktır.