Bu sözü ilk kez herhalde on yıllar önce duymuştum. Aklımda kalan, bir Boşnak sözü olduğu. Kardeşliğin önemini anlatıyor.

Bu sözü ilk kez herhalde on yıllar önce duymuştum. Aklımda kalan, bir Boşnak sözü olduğu. Kardeşliğin önemini anlatıyor.

İşte şimdilerde Türkiye’de duygularımız tam da bu sözde olduğu gibi. Kendi içimizde anlaşmazlıklarımız olabilir. Hatta bir çok konuda sert tartışmalar yaşıyor da olabiliriz. Ama dışarıdan birilerinin gelip kardeşimizi “Dövmesine” izin vermeyiz.

Her şeyden önce siyasi olarak gerilim yaşasak da bu toplumda bir aradayız. Avrupa’nın veya bir başka ülkenin bizim işlerimize karışıp, “Nizamat vermesi” hiç de hoş karşılanmaz. O zaman bir anda aile olduğumuzu hatırlarız.

Aynı mahallede olmak, aynı kahvehaneye gitmek, aynı takımı tutmak diye başlayan ve sınırsızca uzatabileceğim benzerliklerle aslında iç içe geçmişizdir.

O yüzden, bizden olmayanlar bizi pek anlayamaz. O yüzden, Hollanda’nın yaptıkları görüşü ne olursa olsun hepimizin tavır almasına yol açar. Çünkü orada köpeğe ısırtılan bizim kardeşimizdir, önü kesilen bakan, bizim bakanımızdır. Bunun diplomasiyle falan hiç alakası yoktur. Bunun aramızdaki kardeşlik hukukuyla alakası vardır.

ARACINIZ NASIL BAĞLANMAZ?

Dalgın bir dostumun başına geldi. Hayli yoğun çalışan arkadaşım bir trafik çevirmesine girer. Ehliyet, ruhsat derken ortaya çıkar ki aracın trafik sigortası yok. “Eyvah.” Çünkü mevzuat gereği otomobilin bağlanması gerekiyor.

Elden gelen bir şey yok. Polis görevini yapıyor. Otomobili bağlamak için evrak düzenlemeye başlıyor. Derken sürücünün çok üzüldüğünü ve gece yarısı ortalıkta kalacağını gören tecrübeli bir trafik polisi arkadaşıma yaklaşıp bir öğüt veriyor. “Arabanın trafik sigortasını hemen yaptır. Biz sistemden görürüz.” İyi de vakit gece yarısı, nasıl sigorta yaptırılır? Bunun da kolayı olduğunu öğreniyor hemen.

Akıllı telefonundan internete giriyor. Ve hemen karşısına çıkıyor. Benim güzel ülkemde nöbetçi sigortacılar var. 24 saat sigorta yapıyorlar. Derken verilen cep telefonu aranıyor, uykulu biri açıyor, kredi kartı numarası falan, 10 dakika içinde sigorta tamam. Arkadaşımın otomobili bağlanmaktan kurtuluyor.

İşte bu benim “Sadece Türkiye’de olur” dediğim türde olaylardan. Belki de bu yüzden biz sadece bize benziyoruz.

HAVADA UÇUŞAN ZARARSIZ “ABARTI” HABERLERİ

Bazen bazı haberlere inanmamak lazımdır. Çünkü acayip abartı kokar. Mesela:

Ev fiyatına satılan güvercin haberleri. Sakın bunlara inanmayın. Güvercin beslemek bir tutkudur. Bazı güvercinlerin 80-90 bin liraya satıldığı haberleri çıkar zaman zaman. Tümü yalandır. Hiç bir kuş bu parayı etmez. İyi bir araç veya orta-alt sınıf bir ev fiyatını kimse bir kuşa vermez. Güvercinciler için değerli olabilir ama, daha bu fiyatı satan veya alan görülmemiştir.

Rekor kıran ressamlar da bu abartıdan nasibini alır. Kimi zaman bazı ressamların (Özellikle de bir ressam) tablolarının acayip paralara satıldığı yazılır. Bu haberlerin tek bir kaynağı vardır ressamın kendisi. Evet Türkiye’de tablolar çok para edebilmektedir. Evet bazı ressamların eserleri çok değerledir. Ama bunlar kanıtlanmış değerlerdir. Yani bir müzayedede, herkesin gözü önünde para teklif edilir ve fatura ile ödenir. Bunun dışında kaynağı sadece ressamın kendisi olan, para alım satımının ortalıkta görülmediği, faturanın bulunmadığı haberlere itibar edilmemelidir. Bu haberleri yazan kardeşlerimden hiç biri de bu ressama “Bu tabloları kim aldı? Parasını hangi yolla tahsil ettiniz” diye sormaz.

Buna benzer bal haberleri de var. Ortalıkta kilosu 10 liraya satılan ballar dolaşırken, bazı balların kilosunun 20 bin lira olduğu da iddia edilir. Bu bir şehir efsanesi gibi dolaşır durur. Yahu bu bal nerede satılır, bunun parası nasıl belirlenir, bilinmez. Ve bu ballar satılır satılmasına da alıcısı kimdir? Hiç belirtilmez.

Turfanda haberleri de sağlıksızdır. Bu mevsimlerde kilosu 2 bin liraya satılan erikler ortalıkta uçuşur. Yahu bu kadar pahalı olsa atlar gidersin uçağa, bu dönem yaz aylarını yaşayan Arjantin’den alırsın iki kilo yolculuğun bedavaya gelir.