İSMİNE YAZIK!

Murat BAŞARAN 11 Ağu 2016

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
"Babıali Yokuşu"nda terlemiş ağabeylerimizin bir kısmı, meslektaşları aleyhinde olmaktan (dedikoduyu kastetmiyorum) imtina ederler.

“Babıali Yokuşu”nda terlemiş ağabeylerimizin bir kısmı, meslektaşları aleyhinde olmaktan (dedikoduyu kastetmiyorum) imtina ederler. Bu bir dayanışma mıdır? Birlikte çalışma ihtimalinin veya mecburiyetinin ortaya çıkmasını mı düşünürler veya sektörde hasım oluşturmaktan mı çekinirler, bilmiyorum.

Hafif yollu takışmalarında bile “polemik” tarzına ve tarifine sığınırlar. O zamanlar iki gazete birbirinden bahsederken “refikimiz” nezaketiyle adım atardı yayınlayacağı açıklamaya, itiraza vs. Ben lafı doğrudan söylemeyi seviyorum. Çok cesurum, kodum mu oturturum tribi değil bu. Lütfen inanın. İnanırım, inandığımı söylerim. Yanılırsam bunu da apaçık beyan ederim. Peki insan herhangi bir şeye nasıl inanır? Okur, araştırır, dinler, sorar, yaşar, hisseder… Kolayca inanan bir insan değilim. En azından gazetecilik mesleği bile ucundan kıyısından inanılacak şey ne kadar aşikâr olursa olsun “acaba” refleksiyle hareket ettirir.

“Emin” olduğunu hissettiğin anda inanç da başlar. İşte ben her türlü mesleki endişeden uzak, insan ve vatandaş sıfatlarımla, adı “Emin” olan ve asla “emin” olmadığım bir adamdan ve tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen ve benzer maceraları yaşayıp aynı sancağı belli olmayan gemiye doluşup arıza çıkaranlardan bahsetmek istiyorum. Çünkü şanlı bir millete aidiyet duygumun tavan yaptığı, ahir ömrümde vatanımda kendimi asli unsur hissettiğim günlerde canımı sıkan şeyler var. Yakında ırkı, kimlerin projesi olduğu, ihanetinin bütün hikâyesi ortaya çıkacak olan Pensilvanyalı müptezelin alçıdan elleri bulununca Yamanlar Kolejinin gizli odalarında, “Firavun/ Nemrut” çizgisindeki ahmak tanrıları düşünmeye başladım.

O ahmak tanrılardan daha ahmak olanlar biat edenler elbette. Düşünsenize, dolaptan geçilerek girilen ve ezoterik bir ambiyans yüklenmeye çalışılmış tiyatral odada, müptezel Pensilvanya’da olduğu için alçıdan heykel ellerini öpüyorsunuz/ biat ediyorsunuz.  Çüş demek hayvanlara hakaret. Haa… Bulur çıkarırım. Yıllar önce sosyal medyada bu hizmet camiasına “modern muhafazakâr masonluk” adını takmış ve yoğun ilginin önemli bir kısmının inançtan değil, “çıkar”dan kaynaklandığını söylemiştim. (Hay Allah, ben söylemiştim demekten bu kadar nefret ederken, derdimi nasıl anlatabilirim, bilemedim.)

Öküze tapmak ne kadar anlaşılabilirse, o cansız elleri öpmek o kadar anlaşılabilir. Lafın ucunu unutup, gerisini kaçırdığımı zannetmeyin. Alıntıyla yazı doldurmak kolaycılık gelir bana ama şu satırlar kendini çağdaş, aydın, ilerici, laik, Atatürkçü tarif eden Emin Çölaşan’ın satırları: “Genelkurmay Başkanı! Hulusi Akar'ın o mitingde ne işi vardı? Diyelim ki ricaları kıramayıp katılmak zorunda kaldı ama üniformasıyla kürsüye çıkıp konuşma yapmasının anlamı neydi?

Bunca yıldır bu ülkede yaşarım, bir Genelkurmay Başkanı'nın, hem de üniformasıyla birlikte bir siyasi mitinge katılıp konuşma yaptığına ilk kez tanık oldum. Hem de programda olmadığı halde. Belki de kendisini son saatlerde ikna edip kürsüye çıkmasını sağladılar. Şimdi bazıları diyecektir ki “Efendim o miting siyasi değildi ki, toplumun terör ve darbeye karşı sergilediği bir tavırdı! Genelkurmay Başkanı niye konuşmasın!” O halde sorarım: Oluşumu kim örgütlemişti, Recep Tayyip Erdoğan'ın ağırlığını koymasıyla AKP değil mi? Canlı yayında ekranlarda izledik… Birileri üzerinde Arapça harfler yazılı yeşil bayraklar açmıştı.

Bunlar şeriat bayraklarıdır. O halde nerede kaldı miting öncesinde yapılan “Türk Bayrağı dışında hiçbir afiş, pankart açılmayacak uyarıları! O yeşil bayraklar neyin nesiydi! Hulusi Bey onları görmedi mi? Sakallı takkeli tarikat lideri cübbeli Ahmet Hoca ile Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar el ele kol kola, dostluk ilişkileri içerisinde! Söyleyecek başka bir şey kalmadığını düşündüm. Kendi kendime “Bakalım daha neler göreceğiz” demekle yetindim. Haaa, bir de o anlı şanlı sanatçılarımız! Hepsi oraya gelmiş. Dertleri terör, darbe falan değil Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la öpüşüp ekranda görünmek!” Öküze tapanla, Fetoş’a biat edenle, kendini “sözcü” zanneden bu gazeteci arasında ne fark var?