BEN KİMİM? KİMSİN SEN?

Murat BAŞARAN 23 Ağu 2016

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
Bundan daha zoru "Ben kimim?" sorusuna cevap verebilmektir. Gerçekten yüzde yüz doğru ve detaylı bir cevaptan bahsediyorum. İşte o cevap, Fenerbahçe tribününde Galatasaray bayrağı açmak kadar (veya tersi) zordur.

 

Bundan daha zoru “Ben kimim?” sorusuna cevap verebilmektir. Gerçekten yüzde yüz doğru ve detaylı bir cevaptan bahsediyorum. İşte o cevap, Fenerbahçe tribününde Galatasaray bayrağı açmak kadar (veya tersi) zordur. Cesaret ister. Üstelik asla taciz ve saldırıya uğramayacağına dair garanti verseler de… Çıkıp o bayrağı açmak… Binlerce insanın bakışı altında, binlerce insanın ezberine çizik atarak “Ben buyum!” diyebilmek… Üç saat önce omuzunda yıldızlarla başının gökyüzüne değdiğini zannedip ve beş saat sonrasının hayalinde, yüce dağlar gibi haşmetli ve iktidar sahibi olmak salyasını akıtıp…

Bu şehvetle, kendisi gibi bir can olmasına rağmen sefil ve ezik gördüğü insana kurşun sıkan/ sıktıran… Sonra emniyet koridorunda bütün yıldızlarını kaybetmiş, gözlerinin feri sönmüş, yüreğine korku düşmüş, omuzları çökmüş, başı eğik, fanilası yırtık, utanç içinde veya utanmayı bile beceremeyen zelil bir halde fotoğraf vermek… Bir yavru kedi için dağları aşar/ ölürüm. Bu hainlere acıyamadım bile. Ama… Size bütün problemleri çözecek haberi vereyim bir müjde gibi, rahat olun. Rahat olalım. Çünkü hepimiz öleceğiz!

Onlar… Eğer ihanetleri başarılı olsaydı… Ölümsüzlüğe kavuşmayacaklardı. Misal, Kenan Evren uzun yaşadı/ ölmemeyi beceremedi. Ölmeyi de beceremedi. Fatiha’sız bir albüme tıkıştırılıp, tavan arasına kaldırıldı? Mezarını kimse sormayacak. Alucra’nın Boyluca Köyü’nün Kara Şıh yaylasında bir derviş yatıyor. Kim? Nasıl ölmüş? Neyin nesi? Sadece bir şey biliniyor. O, dağlarda yaşayan bir derviş… Namı var; Kara Şıh… Ve insanlar o yaylaya bir “Fatiha” için çıkıyor; traktörle, yaya veya arazi aracıyla…

Omuzu yıldızlarla doluyken başı göğe eren ama erememiş kahpenin cenazesini anası/ babası/ kardeşi reddediyor. Alucra’da yıldızlar dervişi ıssız dağ başında bile yalnız bırakmıyor… Omuzunda yıldız olmayan Ömer Halisdemir’i göğsümüze yıldız diye takıyoruz. Ömer… Astsubay Ömer… Bu milletin “Paşa” gönlü oldun sen. Omuzlarına taktığımız yıldızlar sana yetmiyor. Ve Fatiha’larla selam duruyoruz adamlığına, kahramanlığına…

Evet, bildiğiniz şeyleri yazıyorum. Bilmediklerimizi boş verin. Bildiklerimizle bile başımız ağrıyor… Ama dedim ya. Hepimiz öleceğiz. Botoks yaptıranlar da ölüyor. Her sene vücudunun kanını genç insan kanıyla yenileyen züppe ve korkak zenginler de… Bebekler de ölüyor. Cennet kuşları/ annelerini, babalarını zahmetsiz huzura kavuşturmak için… Bebekleri öldürenler de ölüyor… Cehenneme randevu veren ahmaklar… Kimim ben? Masum mu? Hain mi? Zalim mi? Mazlum mu? Korkak mı? Hadi cevap verelim kendimize… İki kelimelik basit bir soru. Varlığımızı kabul edip, kim olduğumuzu da söyleyelim. Üstelik tam vaktidir. Düğünümüz kana bulansa da… Bilsinler bizi. Hangi yıldızlara talibiz? Hangi tribündeyiz? Korkunun ecele faydası yok. Ya sahipsiz kalacak cenazemiz. Ya düğüne gider gibi öleceğiz. “Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz…” diye haykırıp, zulmün tribününde tek başına “Hak”kın bayrağını açan da var… Başına takke takıp, belindeki zünnarı saklayan kahpeler de var. Dilerseniz solucan gibi kıvrılıp, herhangi bir tribünde sucuk- ekmek de satabilirsiniz. Hadi hepimiz söyleyelim birbirimize kim olduğumuzu.