Katolik Dünyası'nın Ruhani Lideri Papa Francis'in mart başı gerçekleştirdiği Irak ziyareti sonrasında yeniden Irak'taydım...
Katolik Dünyası’nın Ruhani Lideri Papa Francis’in mart başı gerçekleştirdiği Irak ziyareti sonrasında yeniden Irak’taydım...
Erbil ile başlayan ziyaretimin ikinci durağı Bağdat’tı. Malum dünyanın gözünü, kulağını, elini, eteğini hiç eksik etmediği Bağdat...
Bağdat’ta ilk durağım Irak Parlamentosu oldu. Bordo halıdan içeri girer girmez dikkatimi çeken şey parlamentoda attığım her adımda daha da gün yüzüne çıkmaya başladı ve sonunda dayanamayıp içimdekileri Irak milletvekillerine söyledim; ”Allah aşkına parlamentonuz neden bu kadar bakımsız? Burada nasıl çalışıyorsunuz?”
Bu sorularım karşısında tebessümle verdikleri ilk cevap şu oldu; ”Türkiye Parlamentosu ile Irak Parlamentosunu yanyana koyamayız elbette...”
Sonrasında da Türkiye-Bağdat ilişkileri ve Irak’ın sorunları üzerinde devam etti sohbetimiz... Sorunlar giderek artıyor ve derinleşiyor Bağdat Yönetimi’nde! Tek gerçek bu! Öyle ya da böyle herkes “ülkesi ve vatanı uğruna” çözüm üretmek yerine tepsiyi kendi önüne çekmenin peşinde! Evet çok enteresan Bağdat’a her gidişimde çevremdeki Iraklılara bakıyorum benim kadar onlar üzülmüyor! Uzun vadeli düşünmeyi ve planlar yapmayı kimse bilmiyor! Herkes günü bitirmenin peşinde! Allah korusun yarın öbür gün ülkede yangın çıksa herkes kaçacak gibi!Çok acı bir tablo bu; aidiyet ve vefa duygusunu kaybetmiş insan topluluğuna dönüşmüş Iraklılar! Ve maalesef görünen tablo itibariyle de kısa ve orta vadede pek düzelecek gibi görünmüyor bu olumsuzluklar! Misal son süreçte elektrik ve su kesintileri halkın sabrını taşırmış durumda. Bağdat’ta olduğum süreçte şahit olduğum bir görüntü aslında kaosun pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor Bağdat’ta. Su kesintileri nedeniyle eline baltasını, küreğini, sopasını alan insanlar öfkeyle sular idaresininin binasını basmaya gidiyordu... Hemen aynı gece yaşanan hastane yangınıyla yüzden fazla insanın yanarak ölmesi daha da ısıttı sokakları!
Su yok, elektrik yok, iş yok, aş yok, huzur yok, güvenlik yok, kurumsal devlet işleyişi yok.... Kısaca “binbir gece masallar diyarı Bağdat yokluklar cehennemine dönüşmüş” durumda... Ve dediğim gibi Bağdat’tan okuduklarım doğrultusunda kısa ve orta vadede iç açıcı bir tablo görmüyorum Bağdat Yönetimi’nde... Mart ayında gittiğimde gördüklerimle temmuz ayında gördüklerim arasında dağlar kadar gerilemeye ve gerilmeye şahit olmuştum Bağdat’ta...
Durum böyle olunca Türkiye’de kendi menfaatleri doğrultusunda “objektif kanallar“ üzerinden daha dikkatli okumak zorunda sahayı ve siyaseti...
Irak Parlamentosu ziyaretim sonrasında göreve yeni başlayan Bağdat Büyükelçimiz Ali Rıza Güney’i ziyaret ettim... Değerli bir sohbetimiz oldu kendisiyle... Ortadoğu; mütevazi, sade, donanımlı, merhametli, halklara eşit mesafeli ve güçlü karakterde idarecileri sever her daim. Tıpkı bol baharatlı yemekleri gibi; mis kokulu ve keskin lezzette...
Ortadoğu yemeklerinde pek çok baharat vardır lezzet katmak için fakat baharatların hepsi kendi lezzet(yetki) alanını bilir... Her baharat kendi kokusunu ve lezzetini yemeğe katarken diğer baharatların tadını ve kokusunu bozmaz, yok etmek, azaltmaz... Yemeklerden bir kaşık alırsınız ağzınıza sırasıyla tüm baharatların lezzetini, aromasını, kokusunu hissedersiniz-hissetmelisiniz damağınızda...
Büyükelçisi Güney’e daha önce birkaç yazımda yer vermiştim çünkü kendisi şimdiki görevi öncesinde saha çalışmalarıyla bölgeden tanıdığımız ve takipte olduğumuz bir isim... Ve hepsiyle birlikte sosyolojik bakış açısıyla geliştirdiği çalışma tarzını kendime yakın gördüğüm bir isim...
Evet Büyükelçimiz Ali Rıza Güney dur durak bilmeden kısa zamanda geniş bir kesim Iraklı ile tanıştı ve bu tanışma ziyaretleri hızla devam ediyor... Çünkü Türkiye Bağdat’ta bulunan diğer ülkeler gibi bir vizyona-misyona sahip değil. Türkiye’nin Iraklıların gözünde ve gönlünde ayrı bir değeri var bu sebepten diplomasiyle birlikte saha çalışmalarına da büyük önem verilmeli... Ki Büyükelçi Güney bu konunun uzmanı İnanıyorum ki kısa zamanda “komple Irak’a” Türkiye’nin selamını, yüreğini, bereketini, sevgisini götürecek ve fazlasıyla karşılığını da ülke olarak gönül heybemize dolduracak...
Gönül demişken buradan Bağdat Havalimanı’nda tanışıp kısa zamanda dostluk köprüleri inşa ettiğim Irak Milli Takımı’nın 150 Altın Madalyalı Sporcusu Kovan Abdulraheem’dan sevgiyle bahsetmek istiyorum... Karşıdan bir sporcu geldi ve az öteme oturdu. Dünyanın neresinde olsam çevremi merakla inceleyen ve dilimin yettiğince olmadı işaret diliyle iletişim kurma konusunda hiç tereddüt etmeyen biri olarak hemen selam verdim Kovan Abdulraheem’a... Sonrasında Kovan’ın ısmarladığı kahveler eşliğinde Türkçe, Kürtçe, İngilizce triasında keyifli bir sohbete başladık... Sohbet arasında çantasını açtı ve içinden Irak Milli Takımı Formasını çıkarıp bana hediye etti Kovan. Ben de Anadolu Geleneği genlerimle çantamı karıştırdım kendisine bir şey vermek için fakat çantamdan Kovan’a göre hiçbir şey çıkmadı...Sonra pakette kalan iki sakız gözüme ilişti ve; ”sadece iki sakızım var biri sana biri bana” diyerek uzattım kendisine... Gülerek sakızı alan Kovan “bu sakız madalyalarımdan sonra aldığım en değerli hediye” diyerek sakızı çiğnemeye başladı...
Türkiye’ye olan hayranlığını ve Türkiye’deki sporcu dostlarını anlatırken gözünün içi aydınlanıyordu adeta Kovan’ın... Çoğu şehrimizi görmüş görmediklerini de araştırıp öğrenmiş... Hep diyorum ya; Türkiye’nin vizyonu ve misyonu Irak’ta çok farklı bir yerde bu sebepten sadece diplomasiyle değil sosyolojik girişimlerde gerekiyor...
Havalimanı sohbetimiz bindiğimiz uçakta Erbil’e kadar devam etti... Böylelikle Erbilli Irak Milli Takımı Sporcusu Kovan Abdulraheem ile değerli bir dostluğun temellerini attık...
Konuşmamızın sonunda “keşke sen de Tokyo’ya gelseydin” diyen Kovan’a verdiğim cevap; ”keşke gelebilseydim fakat gelemesem de duam seninle umarım bol bol madalya İle dönersin” demek oldu...