Bugün devletimiz; ulaşım, iletişim, alt yapı, eğitim, sağlık ve ekonomide ciddi mesafeler almıştır.
Dışarıdan bakıldığında Türkiye’nin resmi değişmiş görünüyor. Londra’da yapılan NATO zirvesindeki protokol düzeni, toplantıların içerikleri ve sonuç bildirisinde Türkiye’nin ağırlığı açıkça hissedilmiştir. Türkiye, ev sahibi İngiltere ve Amerika’dan sonra yer verilecek bir potansiyele ulaşmıştır.
Oysa 1995 yılında doktora sonrası araştırma için burslu gittiğimiz Londra’da ülkemizin resmi çok farklıydı. Araştırma grubunda yer alan 8 öğrenciden bir Yunan ve bir İtalyan dışında kimse Türkiye’yi doğru dürüst tanımıyordu.
Önemli bir mazinin ve kültür mirasının üzerine, şanlı bir mücadeleyle kurulan devletimizin, bütün engellere rağmen son çeyrek yüzyılda önemli bir değişimi ve dönüşümü gerçekleştirdiği açıktır. Devleti geriye götüren siyasi çekişmeler, ırka dayalı ayrılıkçı yaklaşımlar, tamamen dışa bağımlı ekonomik yapı, üretim ve sanayideki bağımlılık, içeride ve dışarıda can yakan terör olayları, demokrasiyi durduran darbeler… Bütün bunlar, önemli ölçüde geride kalmıştır.
Değişme ve Gelişme
Bugün devletimiz; ulaşım, iletişim, alt yapı, eğitim, sağlık ve ekonomide ciddi mesafeler almıştır. Havada, karada, denizde kendi savunma araçlarını üretebilecek ciddi mesafe almıştır. Daha da önemlisi uluslararası ilişkilerde; bilinen, ağırlığı olan, içeride istikrarını sağlamış, egemen güçlerin isteklerine gerektiğinde ‘hayır’ diyebilen ve marka değeri gelişmiş bir Türkiye vardır.
Elbette kat edilen mesafe, en tepeden an alt düzeydeki görevliye kadar devlete hizmetkârlık içgüdüsüyle bağlı olanların eseridir. Bu ülke için aşkla heyecanla bir şeyler yapmanın derdiyle dertli olanların haklarını ödeyemeyiz.
Ancak bütün bunları yeterli gördüğümüz günün, geriye gidişin de başlangıcı olacağı unutulmamalıdır. Ülkemizin; adalet, eğitim, ekonomi ve bilimsel araştırma başta olmak üzere daha ciddi mesafeler almaya ihtiyacı olduğunu bilmemiz ve bu ülkenin vatandaşı her ferdin aktif bir çaba içinde olması elzemdir. Zira yeryüzünü saran ahlaki çöküntünün, başta aile kurumu olmak üzere toplumumuzu ciddi düzeyde etkilemeye başladığını, hep birlikte görüyoruz, yaşıyoruz. Dolayısıyla her değişmenin gelişme olmayacağı unutulmamalıdır. İnsani gelişme endeksinde iki derece yükselmemiz önemlidir ama daha önümüzde 58 ülke olduğu hatırlanmalıdır.
Her şeyden önce konu devlet olunca ırk, din, siyaset gibi kendi kişisel taraftarlığımızı, takıntımızı bir kenara bırakma başarısını göstermek zorundayız. Bu ülke için objektif bir bakışı yakalayarak iyiye iyi, kötüye kötü diyebilme cesaretini ortaya koyabilmeliyiz. Koyu taraftarlıkların, toplumu nerelere götürdüğünü defalarca test etmiş olmanın bilinciyle her bireyin, geçmişten geleceğe bir yol açması, yol olması önemlidir. Herkesin sadece kendisi değil bu ülke için bir üretim içinde olması ve başta aile olmak üzere değerlerini koruması çok gerekli ve değerlidir.
Bugün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı toplumsal çöküntüleri, kamu idarelerindeki yönetim zaaflarını, kurumlardaki duyarsızlığı, şirketlerdeki hızlı çöküşü, aile kurumundaki erimeyi ve bütün bunların temelinde yer alan fert düzeyindeki insani değersizliğin günlük yaşamı derinden etkilediğine şahit oluyoruz.
Bilimsel Bakış
Geleneksel toplum bağları çözüldükçe insanlar ve toplumlar savruluyor. Yeryüzünde huzur vermesi gereken şehir meydanları, kalabalıkların şiddetine sahne oluyor. Bu, sadece ekonomik kökenli isteklerin sonucu olan bir savrulma değil, insanların ruhsal tatminlerindeki yetersizliğin yansımasıdır aynı zamanda. Modern olmaya zorlanan insan, kendini insan kılan temel değerlerden hızla uzaklaşmıştır. Ve insan; yitirdiği insani değerleri yeniden bulmanın arayışıyla başta kendisi olmak üzere içinde bulunduğu sosyal sistemlerle kavgalı hale gelmiştir.
Türkiye; bugün batı toplumlarının, yitirdiği duygu ve mana odaklı bakış ile doğu toplumunun yitirmeye başladığı bilimsel bakışı, birlikte sentezleyebilecek yeni bir toplumsal duruşu yakalayabilecek çok önemli bir model potansiyeline sahiptir. Zira yenidünya düzeninde düşünce ile uygulamayı, ilim ile ameli kısacası madde ile mana derinliğini birlikte ele alabilen ve bunu davranışa dönüştürebilen toplumlar başarılı olacaktır.
Unutulmamalıdır ki yenidünya düzeninde düşünen, daha çok bilimsel araştırmaya odaklanan ama aynı zamanda inanç değerlerini koruyan, kendi hakikatine yolcu olabilen ve mana değerlerine yabancılaşmayan insan ve toplum profili kalıcı olacaktır. Fayda veren ilimin ışığında üretmeyi sürdürebilir hale getirmek için fıtrattan uzaklaşmamak ve inatla insani değerlere sarılmak önemlidir.