"Berlin'de hakimler var" sözü son bir yıldır aynı şekilde Türkiye için de geçerli.
İster AB olsun, isterse Almanya’dan bazı politikacılar ve son olarak ABD Başkanı Trump bu gerçeği öğrenmek zorunda kaldılar: “Türkiye’de hakimler var!”. Türkiye bir hukuk devleti.
Hukuk devletlerinde suç işleyenler ya da suç işlediği şüphesi sonrası savcılıklar nezdinde suçlananlar mahkeme karşısına çıkar ve hakimler karar verir. Türkiye’de de aynen bu gerçekleşmekte. Mahkeme nezdinde bir kişinin Türkiye, bir başkasının ABD ya da Almanya vatandaşı olması fark etmez. Önemli olan adaletin tecelli etmesidir.
Almanya’da medya Türkiye’de yargılanmakta olan bir şahıs hakkında “yalan ve yanlış” bilgiler yayarak onun serbest kalması için yargıya baskı yapmak istese de Türkiye’de hakimler buna izin vermez. Türkiye’de yargılanan bir şahıs için Türkiye’nin yöneticilerine baskı yaparak, Türkiye’yi “tehdit ederek Türkiye’nin bağımsız mahkemelerini baskı altına almak isteyenler hiçbir zaman bu şekilde amaçlarına ulaşamayacaklarını son iki yıldır çok net bir şekilde görmüş olmalılar.
Örneğin Almanya ve Türkiye vatandaşlıklarına sahip olan Türkiye kökenli bir gazeteci için Almanya’da “kıyamet koparıldı”. Çeşitli suçlamalar nedeniyle yargılanan bu şahıs gazeteci olduğu için yani mesleğinden dolayı yargılanmadı. Onu daha önce Almanya’da “gazeteci” olarak küçümseyen meslektaşları buna rağmen “gazeteci olduğu ve yazdıklarından dolayı yargılandığı” yalanını yaydılar. Oysa gerçek bu değildi. Türkiye ve Almanya arasındaki ilişki bu nedenle zor dönemler geçirdi. Aynı şekilde AB nezdinde ve özellikle Türkiye hakkında gerçekleri değil “terör örgütlerinin anlattıklarını” dinlemeye meraklı bazı politikacılar da benzeri iddialarla Türkiye’yi karalamak için bu olayı fırsat bildiler.
“Türkiye’de hakimler olduğunu” unuttular ya da görmezden geldiler. Sonunda hakimler söz konusu şahsın işlediğine kesinkes inandıkları suçtan cezasını verdiler. Türkiye’de cezaevinde geçirdiği süre de bu konuda yeterli olduğundan serbest kaldı. İki ülkenin vatandaşı olduğundan dolayı o tercih ettiği ülkesine geri döndü.
Son günlerde benzeri bir olayı yine aynı şekilde Almanya vatandaşı Türkiye kökenli bir kadın gazeteci ve Türkiye vatandaşı eşinin de dahil olduğu bir davada yaşadık. Gazeteci olduğu için değil aynı zamanda Almanya’da da yasak olan ve takip edilen bir terör örgütü ile bağlantısı olduğu iddia edildiği için yargılandı söz konusu gazeteci. Alman medyası bu olayı da istismar etti. Türkiye’de hakimler olduğu gerçeğini görmek istemedi. Adalet bu baskılara boyun eğmedi. Hukuk devleti işledi. Ve yargılama sonucu önce Alman vatandaşı gazeteci sonra da son olarak eşi serbest kaldılar. Haklarında iddialarda bulunanların bu iddialarının doğru olmadığının ilk önce ortaya çıkması gerekiyordu ve hakimler bunu gerçekleştirdiler. Bağımsız yargı Almanya’daki “aşırı yüksek sesle yapılan propagandaya” kulak asmadı.
Son haftalarda ABD vatandaşı ve “rahip” kimliği ile Türkiye’de bulunan bir şahıs nedeniyle Türkiye-ABD ilişkileri belki de tarihin en zor krizine maruz kaldı. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de gündeme gelen kanlı darbe girişimi sonrası gözaltına alınan ve ardından yargılanan bu “rahip” kimlikli ABD vatandaşı hakkında bir buçuk yıl susan ABD nedense son üç aydır yani ABD’de bu yılın kasım ayında yapılacak ara seçimler yaklaşınca bu şahıs için “seferber” oldu. Bizzat ABD Başkanı Trump, Türkiye’yi tehdit ederek bu şahsın derhal serbest bırakılmasını talep etti. ABD, Türkiye’deki hakimleri etkilemek amacıyla birçok alanda Türkiye’ye yoğun baskılar uyguladı. Ancak Türkiye’de hakimler olduğunu bir türlü göremedi.
Türk hakimler Türkiye-ABD ilişkilerinin geçirdiği zor dönemden etkilenmeden söz konusu şahsa yönelik yargılamayı sürdüler ve sonunda kararlarını verdiler. Söz konusu şahıs suçlu bulunduğu konular ile ilgili cezasını yatmış olduğundan serbest kaldı ve ülkesine döndü.
Hem ABD hem de AB bu gerçeği görmeliler. Hangi baskıyı uygularlarsa uygulasınlar Türkiye’de bağımsız mahkemeler bundan etkilenmez. Ne Türkiye Cumhurbaşkanı ne de Türkiye hükümeti bu konuda yargıya müdahale edebilir. Kararı hakimler verir. Son olaylarda da olan budur.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olarak nasıl kararlı bir tutum izlediği son olarak Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci “Kaşıkçı’nın” bir işlem yapmak üzere randevulaşarak gittiği İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’ndan bir daha dışarı çıkamaması konusunda Türk polisinin ve diğer güvenlik birimlerinin bu olaya nasıl el attıklarında da ortaya çıktı. Söz konusu ABD’de yaşamakta olan Suudi Arabistan vatandaşı gazetecinin konsoloslukta işkence altında öldürüldüğü ve cesedinin de parçalanarak çıkarıldığı iddiları nedeniyle olaya Türkiye çok sert bir şekilde müdahale etti. Türkiye’de hukuk devleti bu konuda gerekeni yapmakta. Ve Türkiye tüm dünyaya örnek olacak bir şekilde bu gazeteciye sahip çıktı ve o eğer öldürüldü ise onu öldürenlerden de hesap sormaya hazır. Tüm dünya Türk hukuk devletinin nasıl işlediğini izlemekte bugünlerde.
Gerektiği takdirde Suudi Arabistan da Türkiye’de hakimlerin olduğunu görecek.
Kısacası Türkiye’nin hakimlerini rahat bırakın. Onlar bağımsız mahkemelerde en doğru kararları vermeye zaten özen göstermekteler.