Türkiye too big to fail (batamayacak kadar büyük) kategorisinin en büyüklerindendir. Toplam 400 milyar USD civarı dış borç (özel sektör+kamu) sığ piyasalarda zorlanan manipülasyonlarla dünya için riske edilemez.
Manipülasyon sorunu kamudan çok özel sektörü zorlamaktadır. Ancak manipülasyonla asıl tehdit edilen küresel piyasalardır. Herkesin malumu olduğu üzere hükümet borcunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı bakımından en düşük değere sahip ekonomilerden birisi Türkiye’dir. Toplam dış borç içerisinde kamu borcunun payı düşüktür. Kur üzerinden baskı alan asıl kesim özel sektördür.
Özel sektörün baskı altında olması da en az hükümetin baskı altında olması kadar sıkıntılıdır. Hatta belli bazı şirketlerin sürdüremeyecek olması hükümet borcunun sürdürülememesinden ki böyle bir sorun olması beklenmez, küresel ölçekte daha büyük tesir oluşturacaktır. Kısa vadede borcu biriken asıl kesim olan bankalarınsa pozisyonlarının güçlü olduğunu gösteren stres testleri devamlı gerçekleştirilmektedir. Fakat çevirme maliyetlerinin yüksek olacağı beklenebilir ki bankaların kısa vadede çevirmesi gereken borç tutarı 55 milyar USD civarıdır.
Türkiye’deki özel kesime borç veren kreditörlerin artan riski anlamına gelen manipülasyonların arkası aynı çevrelerce kesilmek durumundadır. Aksi durumda küresel konjonktür üzerindeki etki dünyanın batısında hazır olmadığı bir sosyolojiye neden olabilir. Batı ekonomilerinden Türkiye’deki işletmelere finansman sağlayan kreditörlerin olumsuz etkilenmesi özellikle İtalya, İspanya gibi ülkelerde şiddetli etki doğuracaktır. Keza ABD’de yerleşik kreditörlerin ortaya çıkacak negatif borsa performansları ABD özelinde yönetimin dayanağını sallayacaktır.
Bunları göz önünde almadan Türkiye ekonomisi ile ilgili yorum yapmak yetersiz olur. Manipülasyonun tarafları ortaya çıkması muhtemel sosyolojinin de tarafları olacağından bunu sürdürmemek üzere daha önce sinyal almışlardır. Türk Lirasına karşı ilk güçlü atak ortaya çıktığında tüm dünyada borsaların negatife döndüğünü ve tweet atılamadığını görmüştük.
İşte tam bu ortamda gerçek sorun noktalarına temas edilerek Türkiye içinde bulunduğu konjonktürden çıkarılabilir. Yapısal problemler içerisinde asıl sorunumuz finansal güç sorunudur. Çünkü bu yolla birçok diğer sorun doğal olarak çözüme kavuşturulabilir. Birçok sorunu bertaraf etmek üzere banka ve finansal kurum sayısını çoğaltmak ve sermaye piyasalarını derinleştirmek gereklidir.
İvedilikle BDDK tarafından uygulanan yüksek giriş sermayesi değneği esnetilmelidir. Makul bir sermaye seviyesinde ilgili kanunda öngörülen nitelikteki yatırımcılara kurucu olarak izin verilmelidir. Genişleyecek finansal piyasalar hem eksik olan mali gücü finansal güçle ikame edecek hem rekabetle borçlanma maliyetlerini ve faiz marjını aşağı çekecek hem de uzmanlaşma ile bölgesel veya sektörel katma değer üretilmesine katkı sağlayacaktır. Sonra diğer sorunları hızlıca çözüme kavuşturmak fevkalade kolaylaşacaktır. Elbette mümkün olan en yüksek finansal dayanıklılığın sürdürülmesi temel ilke olarak korunarak genişleme sağlanmalıdır. Dünya iktisadi büyüklük sıralamasının ilk 20’sinde bu kadar az finansal kurumu olan başka ekonomi yoktur. Hem yerli-milli finansal kurum oranı artırılması hem de prestijli küresel oyuncuların sisteme dahil edilmesi gereklidir.