Her ölüm iç acıtır, her aşina çehrenin kaybıyla bizden de bir parça kopar hayattan.. Bazı kayıplar acısı tatlısıyla alır götürür yıllar ötesine; bazı kayıplar anılar denizinde kalmaz, uzaklara taşır bizi, acısı ruhumuza, yüreğimize işler.. Abdullah Tivnikli öyle biriydi..
Lafı ortasından söylemek gerekirse adam gibi adamdı Tivnikli... Biri çıkıp bana sen hiç işte Müslümanın ete kemiğe bürünmüş numunesi diyebileceğin birini tanıdın mı diye sorsa, tereddütsüz işaret edeceğim kişiydi..
O’nun için ‘Vakıf İnsanı’ diye yapılan tanımlar doğrudur elbette.. Hayır/ hasenat sahasında yaptıkları hiç şüphe yok ki saymakla bitmez.. Ancak beni bunlar kadar hatta açık söyleyeyim bunlardan fazla etkileyen, onun ruh dünyasında, fikir planında inşa ettiği, gerçekleşmesini hayal ettiği tablolardı.. Neye ve nasıl inandığının şuurunda bireyler, ne için yapıldığı bilinen siyaset, doğru tanzim edilmiş insan-para ilişkisi.. Vicdan, merhamet, hamiyet, diğergamlık, adalet, hakkaniyet v.b. kavramların yaşanır kılındığı toplum..
Ne demek istediğimi kendi gözlemimle anlatayım.. Malum; Altunizade’de İlahiyat Camii diye bilinen bir yapı var.. Abdullah Tivnikli’nin eseri.. Çok önem verdiği bu projeyi tamamlanma aşamasında birlikte gezmiştim.. Oğlu Ebubekir Bey de yanımızdaydı. Sadece cami değil, bir külliye, bir medrese, bir üniversite kampüsü, gençlik merkezi olarak planlanmış, öyle inşa edilmişti. En altta bir iç havuz; çevresinde birden fazla kitabevi; yanı sıra, kırtasiye, müzik- market, kafeterya v.s.’nin sıralandığı bir nev’i ‘ Kültür AVM’si’ ve katlara dağılmış onlarca dershane, konferans, seminer, konser, toplantı salonu… Bunları gezdirirken lunaparktaymışçasına coşkulu, mutlu ve alabildiğine heyecanlıydı…
Yapıyı bütün olarak bir vakıf işletmesi olacak şekilde düşündüğünü söylüyor, dünyanın dört bir yanından farklı dil, ırk, meşrep ve inançtan pek çok farklı alanda uzman bilim adamının dönem dönem ders, konferans, sertifika programı için geleceği bir kurumdu hayal ettiği.. Tek isteği bu kültür kompleksinin maksada uygun modern yöntemlerle idare edilmesiydi. Olmadı.. Süreç başka yönde gelişti..
Dini, ilmi meseleler, siyasi sorunlar, medya, sanat.. Hepsinde söyleyecek sözü vardı.. İyi Müslüman, adil, hürriyetçi, entellektüel bir insandan söz ediyorum.. Kamuoyunda iş adamı kimliği öne çıkmış olsa da çevresine yaydığı enerjiyle bunun uzağında duran bir adamdan.. Pek çok iş adamının aksine doğru bildiğini söylemekten hiçbir zaman tereddüt etmediğinin tanığıyım.. Ekonomik çıkarları farklı tavır alması gerektiğini işaret etse, en azından suskun kalmayı gerektirse dahi doğru bildiğinden ayrılmadığının da.. Telefon etse, destek talep etse kolaylıkla çözebileceği meselelerde sıkıntıyı göğüslemeyi tercih etti..
Kendi açımdan söylemem gereken şu ki; Abdullah Tivnikli’nin yönlendirmesi ve desteğiyle belgesel film yaptım, gazete yaptım.. 15 Temmuz’u, darbe girişiminden üç ay önce – Cumhurbaşkanımızın Afrika gezisinden dönüşünde- haber verip YeniBirlik’te manşete taşımamızın arkasındaki kişiydi.. Kıbrıs’ta Rumların münhasır ekonomik bölge oyunundan toplumun haberdar olması için yırtınan da ondan başkası değildi..
Hastalığı süresince bir-iki ziyaretin ötesinde ancak telefonla konuşma imkanı oldu. Hastalık dışında her konuda konuştuğumuz anlardı bunlar. Aynı tabloda kaybetmiştim annemi.. Genetik yatkınlığın, stresle kamçılandığı süreçte sonucun değişmediğini biliyordum.. Ama ‘kaybettik’ haberiyle sarsıldım, kasılıp kaldım…
Rabbim rahmetiyle sarıp sarmalasın, mekanı Cennet olsun..