İngiltere (Irak'a) ve Fransa (İran'a) art arda acil uyarılar yaptı vatandaşlarına yönelik; "sakın ha Irak'a ve İran'a gitmeyin orada olanlarda derhal terk etsin" diyerek…
İngiltere (Irak’a) ve Fransa (İran’a) art arda acil uyarılar yaptı vatandaşlarına yönelik; “sakın ha Irak’a ve İran’a gitmeyin orada olanlarda derhal terk etsin” diyerek…
Evet İran ve Irak’ın altına devasa odunlar yığılıp iyice ısıtılmaya çalışılıyor! Yapılan bu tür açıklamalar o ülke vatandaşlarını tedirgin ederken içlerindeki kaos aktörlerine de ‘başlamaya hazır olun’ mesajlarını yolluyor elbette…
“Bazen edindiğimiz tecrübeler bazen de aldığımız yaralar değişmemize vesile olur…”
Sadece değişmek de değil çoğu zaman gelişmemize de vesile olur ‘kırılmasaydı yeşermeyecekti’ felsefesi ile… Böylesi durumlarda bize düşen; yaralarımızı da tecrübeden sayıp değişerek, gelişerek, yeni ilerleme yolları inşa ederek devam etmek olmalı… Tıpkı Türkiye gibi; çok kırıldı ve çok yara aldı fakat her gecenin sabahında kararlı bir şekilde yeniden devam etti…
Ortadoğu’nun terör ve kaos dejavularını yazanların kalemi iletişim çağıyla birlikte çatlamaya başlasa da kısmi olarak halâ etkili olduklarını inkar edemeyiz… Peki bunca senaryodan sonra Ortadoğu’dan geriye ne kaldı derseniz; acı, ölüm, umutsuzluk, gözyaşı, sürgün, talan, yıkım ve daha nicesi kaldı derim… Ortadoğu’nun vahametinden Türkiye’de fazlasıyla nasiplense de köklü devlet anlayışı ve sahip olduğu göç yolları sebebiyle oluşan kültürel zenginliklerin yansıdığı Anadolu genleri sayesinde her seferinde zorlukların üstesinden gelmeyi başardı ve ‘kırıldığı yerden yeniden yeşerdi’…
Terörle mücadele konusunda içte ve dışta son yıllarda önemli başarılara imza atan Türkiye, fiziki varlığıyla başta IKBY olmak üzere Irak’a da rehber, güç ve ilham oldu… Fakat bu veriler yeterli değildi elbette çünkü başından beri zikrettiğim “terörle mücadele için Türkiye-İran-Irak-Suriye’nin samimi iş birliği gerekiyor” cümlelerime çıkıyordu Türkiye’nin her kararlı adımı!
İran geçtiğimiz günlerde Irak’ın kuzeyindeki PKK/PJAK’a yönelik bir saldırı gerçekleştirdi ve ağır zaiyat verdi…
Bu saldırıya karşı Irak’tan yükselen sesler çok enteresandı… Her fırsatta “Türkiye’yi Irak’ta istemiyoruz” diye yaygara koparanlar İran’ın Irak topraklarında PJAK’ı vurması için haklı gerekçeleri ön plana çıkarmaya başladı… Misal Bağdat Parlamentosu vekilleri “Irak terör örgütlerini topraklarında barındırmasaydı İran da kendisine zarar veren örgütü vurmazdı” dedi… İran’ın PJAK saldırısı sonrasında bir anda Irak Anayasası’nın akıllara gelmesi de enteresan bir durum oldu… “Irak Anayasası’nda Irak sınırları içerisinde başka bir ülkeye ait/yönelik hiçbir faaliyete izin verilemez maddesi varsa PJAK’ın da burada olmaması gerekiyor” diyenlerin sesi giderek yükseliyor şu an Irak’ta… Ki PJAK’ın yer aldığı alanda yaşayan köylülerin yıllardır görmezden/duymazdan gelinen “bunlardan bizi kurtarın” çığlıkları da İran ile birlikte su yüzüne çıkartılmaya başlandı…
Basın ve medyadan da bu yönde “İran’a destek teröre lanet” sesleri yükselmeye başladı… O halde gelinen nokta; ‘terör herkesin belası bu sebepten ortak tavır alınmalı’ fikri oluştu diyebilir miyiz? Tam olarak böyle oldu diyemesem de bunun önü açıldı diyebilirim çünkü Irak’ta etkili olan Şii gücü İran’ı koruma altına alan açıklamalar yaparken Türkiye’nin de Irak ve Suriye’deki haklı terörle mücadele çerçevesine dolaylı olarak kamuoyu katkısı sunmuş oldu…
Tüm verileri yan yana koyup mevcut tabloyu okuyunca şunu çok net iddia ederim; Türkiye’nin kararlı terörle mücadele duruşuna IKBY Başbakanı Mesrur Barzani ile birlikte İran da ‘ben de varım’ dedi ve kısmi de olsa bir iş birliği anlaşmasına varıldı-varılacak gibi…