Ortalık silah sesleri ile çınlıyor.

Ortalık silah sesleri ile çınlıyor. Karanlığın içinden atılan her bir mermi kayalık dağlardan yankılanarak yüz mermiye dönüşüyor adeta. PKK, tarihin gördüğü en kanlı terörist örgüt. Yapar mı yapar. Heyeti ayaklarına kadar çağırıp katledebilir düşünceleri dolaşıyor zihinlerde.

PKK’nın kaçırdığı 7 askeri geri almak için harekete geçen Refah Partisi Van Milletvekili Fetullah Erbaş, insan hakları dernek yöneticileri, asker yakınları ve gazetecilerden oluşan bir grubuz. 1996’nın Ağustos ayının son haftası. Dağlıca’nın tam karşısı. Kuzey Irak’ta bir gece yarısı.

4-5 dakika taranıyoruz. Derken, karanlığın içinden ellerinde silah olan teröristler çıkıyor. Meğer kendilerince “şaka” yapmışlar. Teröristin şaka anlayışı da bu. Şaka diyorlar ama, amaçlarının korkutmak olduğu belli.

Kısa sürede anlaşılıyor ki, gideceğimiz yere daha gelmemişiz. Daha 6 saatlik yolumuz var. Üstelik gece yarısı kör karanlıkta yayan gidilecek. Allah’tan yol ile ilgili biraz bilgim var. Orada bulunan birkaç katırdan birini gözüme kestiriyorum. Üzerlerindeki semerler devasa ve ahşap. Belli ki bu katırlar silah ve erzak taşımada kullanılıyor. Hemen birinin üzerine tırmanıyorum. Rahat oturmak mümkün değil. Semer devasa olduğu için ayaklarınızı sonuna kadar açmak zorundasınız. Ve bu durum çok rahatsızlık verici. Hele 6 saat sürecek yol düşünülürse. Ama alternatifi yayan gitmek. Katırlar heyetin yarısına yetiyor. Yarısına yetmiyor.

Gecenin karanlığında tek sıra yapıyorlar bizi. Elleri silahlı teröristler, katırcılar ve bizim heyet. Bir katır, bir yaya, bir katır, bir yaya şeklinde diziliyoruz. Önünüzdeki katırı göremiyorsunuz bile. Anca sesini duyuyorsunuz.

Fark ediyorum ki insanın burnunun ucunu göremediği o karanlıkta katırlar müthiş işe yarıyor. Çünkü neredeyse her bir taşı ezberlemişler. Görmeden gidiyorlar. Sürekli tırmanıyoruz. Sağımız solumuz uçurum. Ama katırlar tek bir taş bile yuvarlamadan yol alıyor. Ben de katırın üzerinde durmaya çalışıyorum. Biliyorum ki insem hemen yerim kapılacak, düşsem parçalanacağım.

Uzaktan Türkiye’nin ışıkları görünüyor. Belki bir mezra, belki Çukurca bilemiyoruz. Sonunda bir mola veriliyor yolun yarısında. 10-15 dakika dinleniyoruz. Ben katırın yanından ayrılmıyorum, kaptırmamayım diye.

Tekrar yol, tekrar aynı düzenli sıra. Sonunda Zap kampına geliyoruz. Yorgun argın.

Teröristler ufak bir gösteri de hazırlamışlar. İçtima alıyorlar bize göstermek için. Silah omza hazır ol, rahat falan. Şimdi askerlerimizin ulaşmaya çalıştığı Zap kampı dağlar arasında ufak bir yarık gibi. Sağlı sollu mağaralar dolu. Uçaktan atılan bombalar o yüzden çok etkili olamıyor. Uçak göründüğünde mağaraların içine kaçıyorlar. Mağaralar derin. Yerlere şilteler serili. Üzerinde oturuluyor.

Nasıl oldu hatırlamıyorum ama bir ara cebimden çıkan 50 lira olay oluyor. Bir terörist 50 lirayı eline alıp ışığa doğru tutuyor, evirip çevirip her yanına bakıyor. Neden böyle yaptığını sorduğumda ise cevabı: “Ben 20 yıldır hiç para görmedim” oluyor. Anlaşılıyor ki, örgüt üyeleri kesin bir yalıtım içinde yaşatılıyor. Dış dünya ile hiçbir bağlantıları yok. Böylece çok daha kolay yönetilebiliyorlar. Temel gıda, ekmek ve sadece demlikte şeker ile birlikte demlenen çay.

Bu kadar yol geldik. Peki kaçırılan askerler nerede? Askerler yok. Haber de yok. Milletvekili, insan hakları dernek yöneticileri huzursuz. Zaten üzerlerinde yoğun bir baskı var. Bir de bu çocukları almadan giderlerse çok kötü olacak.

Ve o gün askerlerden hiçbir iz yok. Gece mağaraların içinde veya derme çatma kurulmuş çardakların altında uyuyoruz. Üst üste.

Ertesi gün sıkıntılı bekleyiş devam ediyor. Bizim heyetin yüzü asık ve gergin.

Sonunda anlaşılıyor ki, terörist teröristliğini yapıyor ve kaçırılan askerlerin teslim edilmeyeceğini açıklıyor. İyi niyetli olarak oraya giden heyet ve tüm kamuoyu kandırılıyor. Askerler birkaç ay sonra bir başka şekilde teslim ediliyor.

O dönemde Kuzey Irak’ta cep telefonu yok. Tüm görüşmeler Türkiye’den alınmış araç telefonları ile yapılıyor. Kocaman araç telefonları elde taşınıp sinyal aldığı belirlenen bir tepenin üzerine çıkılıyor. Tepenin üzeri bayram yeri gibi. Herkesin elinde bir araç telefonu. Bölgenin en büyük ekonomisi Türk hatları üzerinden araç telefonu ile görüşme yaptırmak. Tepenin üzerinden yayın yapıyoruz. Askerlerin teslim edilmediğini söylüyoruz. Ertesi gün dönüyoruz. Heyetin boynu bükük ve sinirli.

İşte şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyon yaptığı terörist kampının ve bölgenin 21 yıl önceki hali bu.