İzmir hakîkaten bizim İstanbul'da yaşadığımız günlerin bir provasını yaptı ve çok acı günler yaşıyor.
“Allah’ın, insanı, bir muhtacın gönlünü almaya muvaffak edişi çok büyük lütuftur. Onun için, bana uzanan ihtiyaç elini öpmek isterim” der Kenan er-Rifâî Hazretleri.
Efendim, Türkiye zor bir devreden geçiyor, aslında bütün dünyâ zor bir devreden geçiyor. Bu, genel olarak böyledir; cemal devri, celal devri, kemal devri; tekrar cemal ve celal devrine dönülür. Ama bâzıları için celal olan bâzıları için cemal olur, yâni felâket ve sıkıntılar bâzı insanlar için lütuf hâline gelebilir.
İzmir hakîkaten bizim İstanbul’da yaşadığımız günlerin bir provasını yaptı ve çok acı günler yaşıyor. Ama bu aynı zamanda Türk milletinin ne kadar güzel bir millet olduğunu, istediği zaman ne kadar bir ve berâber olabileceğini bize anlatıyor ve çok şey öğretiyor.
Ben kendi çevremdeki bir tecrübeden, gelinimin âilesiyle ilgili bir tecrübeden bahsetmek istiyorum;
Çok sevdiğim yeğeni, bir hastanenin başhekimi. Hem karısı, hem kardeşi gencecik göğüs kanseri oldu bu sene ve göğüslerini aldırdıkları gibi, bu iki genç hanım devamlı kemoterapi oluyorlar. Allah râzı olsun, oğlum ve gelinim yazlık evlerinde onları misâfir ederek bizlerin sohbetlerini sık sık dinleme fırsatı vermişler. Üstüne bu deprem olduğu zaman, evleri yıkıldığı halde âilenin tepkisi şu olmuş: Olabilir, her şey Allah’tan, Allah beterinden saklasın. Şimdilik bizim ölümüz yok çok şükür ama ölenler için çok üzgünüz, dolayısıyla onlara eşlik ediyoruz.
Bu idrak ve bu îman, insanları bir arada toplar ve tutar, insanların içinden cehennemleri alır.
Kendimle de ilgili bir bilgi vermek istiyorum; 2000 yılında İkiz Kuleler patlatıldığı zaman, Pentagon’un çok çok yakınında çalışan oğlum ve gelinim oradalardı. Ben de onları telefonla aradım ve cevap alamadım tabii ki ve ertesi gün öğleye kadar da hiç konuşmak nasip olmadı. Ölmemeleri bir mûcizeydi, çünkü çok yakındılar. Sonra anneme geldim, biraz panikle, “Anneciğim, oğlumdan ve gelinimden haber alamıyorum” deyince; annem kaşlarını çatarak, “Milletin evlâdı ölmüş, seninkini mi düşünelim Cemâlnur?” dedi. O bana çok büyük bir ders olmuştur.
Dâima kendimizden önce başkasını düşünme zevki, Allah’ın Müslümanlara, özellikle Türk milletine vermiş olduğu bir lütuftur. Kendimizi düşünmemeyi, başkalarına faydalı olmayı, onların acılarını dindirmeyi, acılarını paylaşmayı öğrettiler bize.
Hocam Kenan er-Rifâî Hazretlerinin anneleri Cenan Sultan’ın kendisine ilk öğrettikleri şey:
İnsanları seveceksin, senin içinde tükenmez af, merhamet ve müsamaha hazîneleri var. Onun için yalnız insanları değil, bütün mahlûkâtı aynı yorulmaz hız ve aynı tükenmez iştiyakla seveceksin. Sende mevcut cevherleri cömertçe harcamalısın. İnsanları “insanlara iştirak” ederek, hatâlarında ve sevaplarında onlarla bir olarak seveceksin. Doğumları ile çoğalıp ölümleri ile eksilecek kadar onlardan olacaksın. Senin bir insan olarak vazîfen, insanların yüzünü müşterek, samîmi bir gayeye bir ideale çevirmektir ve bunun birçok yolları vardır. Fakat en kestirme, en güzel, en büyük yol aşk ve îman yoludur. Hudutsuz bir insanlık aşkı... beşeriyetin tek selâmet kapısı her zaman budur. İnsan kemâle, beşerîlikten ulûhîliğe, kısacası Allah'a ancak ve ancak bu yoldan ulaşır."
İşte bu paylaşma zevki, bunu Allah için yapma zevki, insanların felâketleri ‘felâket’ olarak görmesini engelliyor. Mutlaka ki her hâdisede Allah’ın bir hikmeti vardır, belki bizim göremediğimiz ya da gördüğümüz. Bâzen bir güzeli korumak için, Allah birçok şeyi fedâ ediyor. Bunları bilmek lâzım, idrak etmek lâzım.
Burada yapılacak en güzel şey, yardım elini uzatmak fakat bu eli uzatırken aslında yardımı yapanın biz değil, onların bize yardım yaptığını düşünerek uzatmak lâzım; “Allah böyle bir fırsatı vermiş, bana da o fırsattan lütuf ihsan etmiş bu hizmetle” demek lâzım.
İkincisi; acılarını paylaşmak.
Üçüncüsü; yardımı yaparken sanki eşyâ verir, para verir, mal verir gibi değil de, öperek, severek, dertlerini dinleyerek yapmak. Çünkü şimdi oradaki insanların paraya olan ya da mala olan ihtiyaçlarını herkes giderebilir ama sevgiye olan ihtiyaçlarını, para ve maldan çok daha önemli olan kucaklaşmaları ancak bizler yapabiliriz.
Onun için bu devreyi birlik ve beraberliği artırmak için geçirelim. Biz bölündükçe, Allah birliğimiz için bu tür hâdiseleri verecektir, “Bölünen, benden değildir” diyor Hz. Peygamber. Onun için, Allah bizi bölünmeden uzak, birlikteliğimizi lütfetsin.
Aslında bütün İslâm âleminin, bu sıkıntı ve belâlar karşısında tek yürek hâline gelmesini nasip etsin ki, Müslüman olmanın diyetini ödeyebilelim efendim.
Ölenlere başsağlığı diliyorum, felâkete uğrayanlara, Allah’ımdan hissettirmemesini niyaz ediyorum. Paylaşan, veren, vermeyi seven, kendinde olmadığı halde verme gayreti içinde olan güzel dostlarıma da muhabbetlerimi iletiyorum.