Manavgat ilçesinin doğudaki idari ve aynı zamanda doğal sınırını Alara Nehri oluşturuyor. Üç nehir, bir sonsuz deniz ve Toroslarla çevrili bu alan dünyada eşine az rastlanır bir güzellikte.
Manavgat-Alanya sınırını turkuvaz yani Türk mavisi renginde Alara Çayı oluşturuyor. Alara öylesine güzel bir nehir ki ilk bakışta görenleri etkiliyor. Nehrin sadece doğal yapısı değil, kültürel yapısı da hayranlık uyandırıcı nitelikte. Nehrin Akdeniz’e kavuştuğu yerden 7 km içeride, nehrin hemen kenarında Alarahan ve Alara Kalesi bulunmakta. Daha ileride nehrin üzerinde bulunan Ali Köprüsü de mutlaka görülmeli.
Alara Kalesi, Bizans döneminde, hem Konya-Alanya, hem de Konya-Antalya yani İç Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan kervan yolu üzerinde önemli bir konumda idi. Selçuklular 1221 yılında Alanya’yı ele geçirdikten sonra kervan yolunun denetimini sağlamışlar. Alara Kalesi ve Alara Kervansarayı, Manavgat’a 32 km uzaklıkta, eski görkemli durumlarını korumaktalar.
Turkuvaz renkli Alara
Bu bölgeye kadar gittikten sonra, sadece bölgenin değil bence dünyanın en güzel şelalelerinden biri olan Çündere’yi (Uçansu) görmeden dönmeyin derim. Alara Çayı’nın ilk çıkış yeri olan şelale, Çündere Köyü’nde Barcın Akdağ’ın 40 metre yamacından büyükçe bir kütle olarak kaynaktan fışkırarak, uğultuyla nehre dökülüyor. Toroslara yağan karların erimesiyle Nisan ayında coşan şelale, yarattığı gök kuşağı manzarasıyla önemli doğa olaylarından birini oluşturuyor.
Gerçek Akdenizli bir turizm kenti
1960-70’li yıllarda esas geçimini pamuk ekimi, seracılık ve narinciye yetiştiriciliğiyle sağlayan Manavgat, 1980’li yıllardan sonra turizmin çok hızlı gelişimine kayıtsız kalamadı. Zengin tarihi, eşsiz coğrafyası, temiz denizi, uzun kumsalları ve dört mevsiminin turizme uygunluğuyla ülkemizin en önde gelen turizm bölgelerinden biri olarak yerini aldı.
Bu durum hızla şehirleşmesini ve büyümesini getirmiş, bölge halkının, ülkemiz insanlarının ve yabancıların yerleşimi için bir çekim merkezi olmasını sağlamış. Manavgat, dört mevsim denize girilebilen, dağlarla ilişkilenmesi kolay, sayısız trekking parkurlarının olduğu bir coğrafyası olan, ortasından süzülerek geçen yemyeşil ırmağı üzerinde teknelerin turist taşıdığı, eşsiz güzelliğe sahip, son yıllardaki çalışmalarla kolay yaşanılır bir kent konumuna gelmiştir.
Çevresi ile bütün bir şehir
Turizmin hızlı gelişimi, bölgenin kirlenmemiş olması, denizinin berraklığı, tarihi yapısının önemi, çevre güzelliği ve bozulmamış doğallığı Manavgat ‘ı bir anda dünya insanlarının dinlence merkezi haline getirerek, turistik yığılma yaşanmıştır. Bu durum ise, sahile yakın olan köylerin, modern otellerin yapılmasıyla, turistik beldeler haline dönüşmelerini getirmiştir. Manavgat çevresindeki Kızılot, Kızılağaç, Ilıca, Evrenseki, Çolaklı ve Gündoğdu köyleri turizmle ve turizm yatırımlarıyla, görünümleri, ekonomisi ve sosyal yaşamları hızla gelişen ve değişen yerler olmuşlardır. Manavgat, bu konumuyla dünyanın bütün ülkelerine yakın şirin bir Akdeniz kenti olmuştur.
Halkın pazarı
Manavgat’a kadar gelip de halkın pazarına uğramadan olmaz. Manavgat’a, Pazartesi günleri pazar kurulur. Manavgat pazarında giyimden, sebze ve meyveye, hediyelik eşyaya kadar her şey satın alınabilir. Antalya bölgesinin en ünlü turistik pazarı burasıdır. Antalya’ya gelen turistler açısından mutlaka görülmeye ve gezilmeye değer bir pazardır.
Manavgat sınırlarında bulunan bazı antik kentler
Etanne: Manavgat‘a 27 km mesafede bulunan Etanne antik kenti, Sırt Köyü yakınlarında, denize tepeden bakan bir yamaçta, MÖ 3. yüzyılda kurulmuştur. Etanne, savaşçılığıyla ünlüdür ve kalıntıları kentin yerleşiminin olağanüstülüğünü gözler önüne sermektedir.
Seleukeia: Manavgat bölgesinin en önemli antik kentlerinden biri olan Seleukeia, Manavgat’a 14 km mesafede, Bucakşıhlar Köyü’nün üstündeki tepede, Etanne ile aynı dönemde kurulmuştur. Tiyatrosu, hamamı, agorası ve tapınaklarıyla günümüze kadar sağlam kalabilmiş, denize tepeden bakan antik bir kenttir.
Selge: Manavgat’a 77 km mesafedeki Selge antik kenti, Köprülü Kanyon’un üzerinde bir ilk çağ kentidir. Zeytinyağı, şarap ve kereste kentin en önemli ticari ürünleri idi. Tiyatrosu ilginç yapısıyla bugün hala sağlam durmaktadır. Tiyatronun bitişiğinde stadyum, onun yanında hamam ve batısında iki tapınak vardır. Bunların kalıntılarının gerisinde de dev bir sarnıç bulunmaktadır.
Aspendos: Köprüçay’ın kıyısında kurulan Aspendos antik kenti idari olarak Serik ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Tiyatrosu ve devasa su kemerleri (20 km uzunluğunda) ile bilinen Aspendos; Troya Savaşı’ndan sonra kurulmuş bir ilk çağ kentidir. Antik alan Manavgat’a 30 km mesafede bulunmaktadır. Klasik Roma stilinde yapılmış olan eser akustiği en güçlü antik tiyatrolardan birisidir. Yine bu bölgede bulunan Aspendos Köprüsü; 1221 yılından sonra buraya hâkim olan Selçuklular tarafından yeniden, aslına uygun olarak inşa edilmiştir.