Son günlerde barajların doluluk oranlarını veriyor haber bültenleri. TV spikerleri; hava durumundan önce üç ilimizin barajlardaki su durumunu İMKB'nda ki ulusal yüz endeksine göre veriyor artık. İzmir'e su sağlayan barajların doluluk oranlarında son yağan yağmurlarla birlikte on binde sıfır nokta beşlik bir artık yaşanması mutluluk veriyor. Yetkililerden alınan bilgiye göre on binde sıfır nokta beşlik bir artışın gelecek için bile umut olduğunu söylüyorlar.
Ankara’ya su sağlayan barajların kenarında otlayan ineklerin baraj havzasındaki suyu aşırı tüketmesi ve Nisan yağmurlarındaki azalış sebebi ile bu yıl az da olsa susuzluk çekileceği bildirildi. Yetkililer telaşa gerek duyulacak bir durumun olmadığını, baraj kenarında otlayan ineklere bir taş atma ile bölgeden uzaklaştırılacağını belirttiler. İneklerin bu bölgeden uzaklaşması ile sağlanacak su tasarrufun yüz milyarda birlik bir kesime denk geleceğini müjdelerle bildirdiler. Hatta bir yetkili, özlemle çocukluk yıllarındaki ezberlediği şiiri örnek göstererek konuya açıklık getirdi: Su nerde, inek içti.
Zaten bu susuzluğun ana kaynağının küresel ısınma olduğunu, küresel ısınmanın Marksist, Leninist bir hareket olduğunu eğer önlem alınmazsa bu kış ülkemize komünizmin geleceğini belittiler ya da şeriat. Biri olmasa biri mutlaka gelecek, ulus olarak dikkatli olmamız gerektiğini bildirdiler.
Tüm bu yetkililer arasından sıyrılan bir Ankara köylüsü ise, ‘bu kentin su sorunu yok, insan fazlalığı ve sistem sorunu var’ diyerek Marksist ya da şeriatçı bir yaklaşımda bulunmasına rağmen, sağduyulu halkımızın sayesinde hiç kimsenin bu sözlere itibar etmediği görüldü.
Su forumlarında ülkemizin su kaynakları için söylenen Hicaz şarkının tüm halkımızı duygulandırdığı görüldü. Hele bir katılımcının okuduğu ‘bir zamanlar evimizin çeşmesinden akan sular içilirdi’ şiiri tüm katılımcıları duygulandırdığı da görüldü. Ancak bu şoktan erken çıkan aklıselim diğer katılımcılar plastik şişedeki suyun içiminin çok kolay olduğuna vurgu yaparak ortamı yumuşatmayı başardılar. Su meselesine gerçekçi yaklaşan Avrupalı bir katılımcı ise; Anadolu’nun suyuna sahip çıkacağını, bu topraklardan çıkan suların kesinlikle şişelenerek dünya pazarına sunulması gerektirdiğini bildirdi. Böylelikle ülkenin tanıtımına katkı sağlanacağını da bildirerek tüm katılımcıların yüreğine su serpti. Bu konuşmanın ardından bazı katılımcıların gözyaşlarını tutamadığına şahit olundu.
Tek perdelik oyun
Geçmiş olduğumuz yüzyılın başlarında Orta Doğu’da sergilenen tek perdelik petrol gösterisinin ardından, Yakın Doğu’daki tiyatrolarda su konusu ile ilgili trajik oyunların oynanmasına başlanmış olması plastik sanatların çok ilerlemesine işaret olduğu belirtildi. Hatta bazı sanat eleştirmenleri gelen uygarlığın naylon bir uygarlık olarak adlandırılabileceğini belirttiler.
Oyunların görev dağılımları yapılırken bir koyup üç alan pardon üçün birini alan büyüklerimize son anda senaryoda bir değişiklik yapılarak yine izleme görevi düştüğünü gururla anlatıldığına şahit oluyoruz. Ancak senaryolardaki son dakika değişikliğin bir sonraki oyunda giderileceğine söz verildi. Kulislerden sızan habere göre, bazı büyüklerimize ‘saman altından suyu götürmek’ filminde bekçi rolü verileceği gururla bildirildi. Kimi tiyatro eleştirmenleri bu rolün küçümsenmemesinin gerektiğini, tüm oyun boyunca en arka sol tarafta en dipte bekçinin bulunmasının önemli olduğunu bildirdiler.
Tüm bu oyunlar boyunca bekçi rolündeki büyüklerimize iki çift laf etme sahnesinin gelmesi beklendi. Ancak, ‘Çanakkale geçilmez’ diyenler kaybettiler. ‘Zaten bir kere geçilme ile de bir şey olmaz’ diyenler kazandılar. ‘Çünkü bir kere geçilme ile bir şey olmaz, şansıma güveniyorum, kutumu açın’ diyenlerin kutularından büyük ikramiyeler çıktı. Hayırlı olsun!
Okuyucularımdan özür dilemek istiyorum. Ben aslında ‘su, su gibi akıp gitti’ trajedinin özetini yazmak istemiştim ama ‘saman altından suyu götürmek’ filminden etkilendiğim için bir parça o filme vurgu yapmışım. Fark etmez, ha tiyatro ha film ikisi de aynı kapıya çıkar…