"Sevdiğiniz kişiyi gerçekten ne kadar tanıyorsunuz?"

The Undoing diye bir dizi var.

Nicole Kidman ve Hugh Grant oynuyor.

Dizide damar bir konu geliyor önümüze.

Diyor ki!

"Sevdiğiniz kişiyi gerçekten ne kadar tanıyorsunuz?"

Kime sorsak evli, nişanlı ya da sevgili tüm insanlar "çok iyi tanırım ben onu" diye cevap verir.

Aslında birini tanımak ne kadar zor.

İnsan kendi karmaşasında, kendini bile tam olarak tanımazken, başkasını nasıl çok iyi tanıyabilir ki.

Kendin bile akşam yatıyorsun, sabah çat diye bambaşka bir kararla uyanıyorsun.

Kendini tanımıyorsun.

Kalbin aklına, aklın kalbine söz geçirmiyor.

Birini tanımak nedir?

Senin kendi algın pencerenden ona nasıl baktığın mı?

Yoksa onun size kendini, nasıl yansıttığı mı?

Çoğu zaman her ikisi de var.

Çoğu zaman biri var, diğeri külliyen yalan.

Peki.

Herkesin bir arka bahçesi var mı?

Bilmediğimiz ve insanların saklandığı arka bahçe.

O arka bahçede saklanan, kazanamayacağını bilen sinsi bir insan olabilir mi?

İnsanlar birbirini çok severken, karşısındaki insanı en ummadığı yerden kırıyor.

Kendi hayallerinin kırılmasını önlemek için, senin hayallerini kırıyor.

Çat diye.

Vay arkadaş diye kalakalıyorsun.

Kazanamayacağını bile bile itişmek, tepişmek inadındaki mızmız sevgililer ile başa çıkamazken.

Kimse kimsenin hayatını daha güzel yapma derdinde değil iken, dünya ne kadar iyi kalabilir ki?

Öyle ise.

Kimseyi kırmamaya özen göstererek "madem"lere başlayabiliriz.

Madem kimseyi o kadar iyi tanıyamıyoruz.

Madem sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.

Maden maskeliyiz, madem bir yere gidemiyoruz, madem evdeyiz, sokakta bir kahve içemiyoruz.

Madem sevdiklerimize sarılamıyoruz.

Yüreğimizi ferah tutmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Sevdiklerimizi kalbimizde hep kollayarak işe başlayabiliriz.

Evde kalarak fark etmediğimiz şeyleri görebiliriz.

Evde bana ne iyi geliyor diye düşünmeli ve onu bulmalıyız.

Şu fani dünya misafirliğinden, başkalarını madem tanıyamıyoruz, boş verip, kendimizi tanıyarak geçebiliriz.

Başımıza gelen ne kadar çok şey var, biz başımıza gelene değil, başımıza gelene ne cevap veriyoruz ona bakmalıyız.

Baktığımızı gerçekten görmeliyiz ve görmek için belki de bugünkü mesafeye ihtiyacımız vardı.

Demem o ki.

Hiç kimseye kötü haber vermeyin.

Hiç kimsenin canını sıkma.

Kendi canının sıkkınlığını başkasına yükleme.

Hayatın içinde başkalarını mutlu edin ki, siz de mutlu olasınız.

Bedeninde sıkışma yapan şeyleri bul ve çıkar.

Tüm dünya zor zamanlardan geçerken, biz de payımıza düşeni alırken.

Söylenme.

Bağırıp çağırma, yakınma, homurdanma.

Dua et.

Şükret.

Affet.

Merhamet iyileştirir, merhametli ol.

Hayatına kattıklarına daha anlayışlı ol.

Kendimi, yüreğimi nasıl ferah tutacağım de! Ve onu bul.

Hadi.

Funda'nın aklındakiler…

... Serdar Ortaç'a sevgilisi Seçil, "beni ne kadar seviyorsun"? diye soruyor.

Serdar kadına "bir arslanın ormanda aylarca aç kalıp, bir antrikot yavrusunun görüp kıyamadığı için yememesi kadar" diye cevap veriyor.

"Antilop" diyeceğine, ağzından "antrikot" çıkıyor.

Vay sen misin! bunu diyen.

Sosyal medyada demedik laf bırakmıyorlar.

Alay etmenin son noktası nedir, derseniz ancak bu olur.

Hürriyet gazetesi ana sayfasından girmiş haberi.

Serdar bu kadar uzun, bu kadar gereksiz bir örnek neden verdi diyebiliriz.

Aşk bu kadar karmaşık, lüzumsuz anlatılacak bir şey hiç değil diyebiliriz.

Neyse adam, kadını ne kadar sevdiğini böyle anlatmış.

Koronadan dün 200 kişi öldü, kimin umuru, değil mi?

Bulaş var, risk var, ölüm var, aman kimin umuru?

Hastanelerde yoğun bakımlar ağzına kadar dolu, kimin umuru?

Aman size bahane olsun, köpek dişlerinizi çıkarın, sümükleriniz aka aka linç edecek insan arayın.

Sizi antrikotlar sevsin, antiloplar yesin.

... Yazar Hasan Ali taciz gündemi ile orta yeri yangın yerine çevirdi.

Ben hiç tanımıyorum.

Leyla isimli bir kadın 1 tweet atıyor.

Ankara'da öğrenciydim, yazarın sıkı bir okuyucusuydum, sosyal medyada tanıştık, beni yazı evine davet etti.

Gittim ve beni fiziksel taciz etti diye anlatıyor.

Arkası çorap söküğü gibi geliyor.

Bir mail adresi oluşturuyorlar ve tacize uğrayan ne kadar kadın varsa paylaşalım diyorlar.

Gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir güzelliği var ya.

Taciz haberleri üzerine.

Yazarı yayınevinden atıyorlar, verdikleri ödülleri geri alıyorlar.

Adamdan ikinci Orhan Pamuk diye bahsediyorlar.

Çok edebiyatıymış, çok ustaymış, Sincan'lı Kafka imiş, diye anlatıyorlar.

Benim anlayamadığım şu.

Valla hiç anlayamadım.

Beyefendini açıklaması.

"Eril olduğum için fail oldum, eril olmasam fail olmazdım".

Yani, tüm suç "eril failliktir"

Anlayan beri gelsin.

Erillikten benim anladığım, erkeklik anlamı ise, yerin dibine batsın be adam! diyebilirim.