Şanlıurfa.. Yaşam ile savaşın birlikte hissedildiği "Peygamberler Şehri" diye de bilinen ilimiz. Türkiye'nin neredeyse 7 yıldır sahip çıktığı Suriyelilerin ilk geldikleri yer hatta ilk Türkiye toprağı Akçakale, yaklaşık 920 km'lik Suriye sınırımızdaki Şanlıurfa'nın ilçesi..
Yüz bin nüfuslu Akçakale, sınırın diğer yakasından Suriye'nin Rakka kenti ve Tel Abyad ilçesinden gelen yaklaşık 100 bin civarında Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Çadır kentlerde yaşayan Suriyeliler aynı zamanda ilçede evlerde de yaşıyor.
Türkiye ile Suriye sınırında asırlardır devam eden akrabalık bağları, komşuluk ve coğrafi yakınlığın en önemli örneği Fırat'ın doğusuna yönelik askeri harekatın işaret edildiğinden beri gözlerin çevrildiği Şanlıurfa'nın ilçesi Akçakale’ye gittiğimde şunu öğreniyorum: Akçakale ve Tel Abyad aynı anlama geliyor ve Akçakale sınırının tam karşısı Tel Abyad. Bu iki ilçenin bir özelliği, sınırın o tarafının da bu tarafının da ismi aynıdır. Akçakale'nin ismi Arapça Tel Abyad'dır yine Tel Abyad'ın ismi de Türkçe Akçakale'dir. Demografik yapıları da yine her ikisinin aynıdır.
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi, Suriye sınırına hareket ediyorum. Savaş bir adım ötede ama yaşam devam ediyor. Akçakale’nin tam karşısı Tel Abyad, anlamları aynı olmakla birlikte insanları da birbirine çok benziyor. Sınırda dolaşırken, bir anda onlarca küçük Suriyeli çocuk etrafımı sarıyor. Henüz çok küçükler ve Türkçe bilmiyorlar, sadece abla ve para kelimesini öğrenmişler. Benden çikolata bir de para istiyorlar.
Hava soğuk olmasına rağmen ayakları çıplak denecek şekilde dolaşıyorlar. Sanki savaşa inat biz her şeye dayanıklıyız der gibiler. Dillerimizi bilmesek de vücut dili ile anlaşmamız kolay oluyor. Sarılıyorlar bana ben de onlara, bir anda ablaları oluyorum.
Eğer yolunuz Şanlıurfa’ya sınıra düşecek olursa yanınıza bolca çikolata almayı unutmayın. Çünkü onlar için bir çikolatanın anlamı büyük.
Şanlıurfa doğallığını koruyor. Özellikle, Göbeklitepe ve Harran’a hayran kalıyorum. Harran’a bir çivi dahi çakılamıyor. Çünkü sit alanı ilan edilmiş. Harran evleri tarihin en eski zamanlarında insanların nasıl yaşadığını gösteriyor.
2019, "Göbeklitepe Yılı" ilan edildi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2019 yılını 'Göbeklitepe Yılı' ilan etmesi Şanlıurfa’da sevinç yarattı. Bu kararın kent ve bölge turizmine katkı sağlayacağı aşikar. Bu nedenle Şanlıurfalılar, bu karar ile büyük sevinç yaşıyor ve 2019 yılında Şanlıurfa’nın turist akınına uğrayacağı yönünde düşüncelerini söylüyorlar.
Tarihin “sıfır” noktası olarak belirlenen Göbeklitepe en çok merak ettiğim yerdi..
Göbeklitepe, bu büyüklükteki en eski anıt ve ilklerin ötesinde, birçok anlamda tarihin sıfır noktasını oluşturuyor. Göbeklitepe ören yerinde gerçekleştirilen kazılar bugüne kadar hep beklenmedik keşiflere sahne olmuş. İnsanın avcı toplayıcı olarak yaşamını sürdürdüğü bir dönemde, ileri düzeyde mimarlık gerektiren tapınaklar inşa etmesi Göbeklitepe’nin ortaya çıkması ile tüm dünyada şaşkınlık yarattı. Tarih öncesi insanın inanç dünyasını yansıtan, figürlerle zenginleştirilmiş tapınaklar Göbeklitepe’yi arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden biri olmasını sağlıyor. Kazılarda tarih öncesi yaşama dair elde edilen her türlü veri insanlık tarihi açısından da merakımızı cezbediyor, insan bir başka hissediyor Göbeklitepe’de.
En büyük arkeolojik keşif
Göbeklitepe, 1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen kazılarla gün yüzüne çıkarılmış. İnsanlığın doğduğu yer olarak gösterilen Göbeklitepe, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne de alınmış. Yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olan avcı ve toplayıcı insan toplulukları zamanında, şehir hayatına henüz geçmeden inşa edilen ilk tapınak olan Göbeklitepe, son yılların "en büyük arkeolojik keşfi" olarak gösteriliyor. Yaklaşık 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlandığı hala cevap bulamayan tapınak, Mısır Piramitleri'nden ve İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiş olması insanlığın doğduğu yer derken Şanlıurfa nezdinde Türkiye topraklarının bu kadar değerli ve anlamlı olduğunun bir kez daha dünyaya duyuruyor.
Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği Başkanı, Şanlıurfa’nın gelişimine tarihi özelliğini de göz önüne alarak önemli çalışmalar yaptıklarını söylüyor. Şehrin ortasında olan Balıklı Göl şehrin diğer bir simgesi olmuş. Şanlıurfa’ya kim gelirse mutlaka burayı ziyaret eder.
Hikaye şu ki: Bir zamanlar bu şehirde zalim bir hükümdar yaşarmış. Yaptığı bu zalimliklerle kendinden geçen Nemrut gün gelmiş kendisini Tanrı zannetmeye başlamış ve büyük tapınaklar yaptırıp içine de kendi heykellerini koydurmuş. Halkına da baskı yaparak kendisine Tanrı diye tapmalarını istemiş.
Bir gece Zalim Nemrut uykusunda korkunç bir kabus görmüş. Nemrut’un rüyasını dinleyen kahinlerin ileri gelenleri şöyle yorumlamış Nemrut’un rüyasını: Efendim, krallığınızda dünyaya gelecek bir çocuk sizin tahtınızı ve saltanatınızı yıkacak, ülkeniz üzerindeki hakimiyetinize son verecek. Nemrut kahinlerin önerisiyle doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesi emrini vermiş. Ama bir kişi hariç Zalim Nemrut’u yok edecek olan Hz. İbrahim 15 yaşına kadar gizli yaşamış. Hz. İbrahim’i saraya evlatlık olarak almış Nemrut, ama İbrahim bir gün tapınaktaki bütün putları tek tek kırmaya başlamış. Buna kızan Nemrut hemen İbrahim’in yakalanıp ateşe atılmasını emretmiş.
Nemrut, kalenin kuzeyinde kalan dağın tepesindeki iki büyük sütunu mancınık olarak kullanıp, Hz. İbrahim’i buradan ateşe atmaya karar vermiş. Tam bu esnada Allah: Ey ateş, serinlik ve esenlik ol diye buyurmuş. Hz. İbrahim ateşin üzerine düşer düşmez ateşin yerinde berrak küçük bir göl oluşuvermiş. Allah’ın emri ile hazırlanan o devasa ateş bir göle; ateş için toplanan odunlar da balıklara dönüşmüşler. Odunlar biraz yanmış oldukları için balıkların sırtında kara lekeler oluşmuş. Varlığına inandığı ve sürekli onu aradığı için Allah, Hz. İbrahim’e Halilim yani dostum demiş. Bu göle de bu yüzden Halilurrahman Gölü denmiş. Nemrut’un kızı Zeliha’nın Hz. İbrahim’in arkasından döktüğü gözyaşlarından oluşan göle ise Zeliha’nın gözyaşları anlamına gelen Ayn-ı Zeliha Gölü ismi verilmiş. O günden beri Balıklı Göl’de balıklara dokunulmaz ve şehrin simgesi olmuştur.