Başlarda bu nasılsa sona erecek deyip bu durumdan pek sıkılıp daraldığınızı anlayamıyordunuz, ama izlediğiniz televizyon yayınlarının berbatlığından daha sonraları iyice üzerinize kasvetin çöktüğünü hissediliyordunuz.
Mart ayının yarısından beri koronavirüs salgını gölgesinde yaşam savaşı veriyoruz. Önlem amacıyla sıklıkla uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları veya evdekilere virüs taşıma endişesiyle kendimize gönüllü karantina uyguladık.
Biz 65 yaş üstüler ise çoğunlukla sokağa çıkma kısıtlamasının gölgesinde yaşamımızı sürdürmeye çalıştık. Ben mesela; basın mensubu olarak o yasaklardan muaf olmama rağmen 65 yaş üstüler için uygulanan hafta sonu pazar günleri, belli saatler arasında sokağa çıkma özgürlüğümü, son bir hafta öncesine kadar kullanmadım ve evde kaldım, dışarı hiç çıkmadım.
Bu süre içinde evde kalmak, ev işleri dışında yapacağınız başka bir şey yoksa, tek aktivite vardı ki, o da; ya bilgisayar başına çivilenip internette sörf yapmak, gazete ve televizyonların WEB sayfalarına takılmak veya bu sıkıcı durumdan kurtulmak için televizyon izlemek. İşte her ikisinde de sizi bekleyen felaketin farkına varabiliyorsunuz.
Başlarda bu nasılsa sona erecek deyip bu durumdan pek sıkılıp daraldığınızı anlayamıyordunuz, ama izlediğiniz televizyon yayınlarının berbatlığından daha sonraları iyice üzerinize kasvetin çöktüğünü hissediliyordunuz.
Televizyon yayınlarının birçoğunda, dolgu programlar olarak ekranlara yığdıkları, eski dizilerin raflardan çıkardıkları naftalin kokan bölümlerini veya sürekli ahkam kesen yorumcuların olduğu haber tartışma programlarını izlemeye mahkum ediliyorsunuz.
Bu eski dizileri tekrar ekranlara getirmedeki özensizlik ise tam bir felaket. Tekrarların hangi bölümlerden başladığını anlamanız hiç mümkün değil. Bugün izlediğinizin yarın beş bölüm öncesini izleyebiliyorsunuz.
Anladık, pandemi nedeniyle yarıda kalan dizilerin yeni bölümlerini çekemiyorsunuz, tekrar olarak ekrana getireceğiniz dizilerin bölüm yayınlarının periyodik yayın bölümlerine biraz dikkat etseniz.
Bu durumdan sıkılıyorsunuz, sinirleniyorsunuz, bu rezilliğe dayanamadığınız için televizyonu kapayıp mecburen uyuyorsunuz.
İnternet haberleri veya bir şeyler izlemek istediğinizdeki durum ise tam bir rezalet. Rezaletten öte internet yayıncılığına, sosyal medyaya ihanettir. Haberi okumak için tıklıyorsunuz. Başlıktan sonra haberi okumaya başlamanız, araya giren o bitmek tükenmek bilmeyen münasebetsiz reklamlardan mümkün değil.. Amerika’yı yeniden keşfedercesine, haberin ana konusuna girinceye kadar, reklam arası ikişer-üçer satır ilerleyebiliyorsunuz. Haberin ana içeriğine geldiğinizde ise, sinirlenip haberi okumaktan vazgeçiyorsunuz.
Başta, ulusal gazetelerin WEB sayfaları olmak üzere, internetin her yerinde var. Bu uygulama, haber okumak isteyenleri ucube bir formata mahkum etmekten başka bir şey değil. Kısacası; reklamlar arası haber metin satırlarını okutmaya zorlamak gibi bir yöntem. Reklam arası okuyabilirseniz haber diyelim
Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu dönemlerde asıl ağırımıza giden, televizyon yayınlarında ve internet WEB sayfalarında bizleri mahkum ettikleri durum bu.
Bu günler geçecektir. Sokağa çıkma kısıtlamaları daha gevşeyecek ve insanlar o saçma sapan televizyon yayınlarınızı, eziyet haline getirdiğiniz WEB sayfalarınızı izlemekten vaz geçeceklerdir.
Bunu görmek için kahin olmak gerekmiyor. Çok güvendiğiniz, halkı kandırdığınızı sandığınız reytingleriniz yerlere serilince, izlenme oranlarına bakıp sizleri değerlendirip reklam verenler, hiç şüpheniz olmasın, gerekeni yapacaklardır.
BİR TUTAM TEBESSÜM
SUNNET EDELUM O ZAMAN!
Amerikalı bir bilim adamı konferans için geldiği Hamsiköy’de halk tarafından çok sevilir.
Konferans sonrasında Amerika’ya dönüşünde köylüler Amerikalıya bir hediye vermek isterler. Ancak hediyenin ne olacağı konusunda anlaşamazlar.
Sonunda bir toplantı yaparak ortak bir karar verme yolunu seçerler.
İlginç öneriler ortaya çıkar;
- “Bir kasa hamsi verelum, yerken bizleri hatirlasun”
- “Meşhur tereyağumuzdan büyük bir paket yapalum” diye konular hararetle tartışılırken, toplantıyı yöneten Dursun kalabalığa dönerek;
- “Arkadaşlar, oyle pir-içi günde yeyup bitireceği pir hediye olmasun. Adama öyle bir hediye yapalum ki, elune her alduğunda mulaka pizi hatirlasun!”
Toplantıda kalabalık arasında olan Temel seslenur;
- “Sunnet edelum o zaman”.