PKK'ya verilen silahların Türkiye'deki terör eylemlerinde kullanıldığı kanıtlandığı halde bu durumun Barack Obama'nın politikasında bir değişikliğe yol açmamış olması, bizleri ister istemez Beşiktaş saldırısı da dahil tüm eylemlerin Beyaz Saray'ın bilgisi dahilinde hatta onayıyla gerçekleştiğini düşünmeye sevkediyor.
PKK’ya verilen silahların Türkiye’deki terör eylemlerinde kullanıldığı kanıtlandığı halde bu durumun Barack Obama’nın politikasında bir değişikliğe yol açmamış olması, bizleri ister istemez Beşiktaş saldırısı da dahil tüm eylemlerin Beyaz Saray’ın bilgisi dahilinde hatta onayıyla gerçekleştiğini düşünmeye sevkediyor.
Beşiktaş saldırısı gerek siyasetin gerekse toplumun gözünde müşterek bir kanaat oluşmasını sağladı: ‘Terörün faili PKK olsa da arkasında müttefik dediğimiz ülkeler var..’
Sizlere uzun uzadıya bu yargının dayanaklarını sayıp sıralayacak değilim… Kimin PKK’yı terör örgütü saymadığını, mensuplarının her türlü faaliyetine izin verdiğini, kimin binlerce şehit verdiğimiz saldırıları başkanlık sistemi hedefini gerçekleştirmek için düzenlenmiş oyun olarak gördüğünü biliyorsunuz..
Bence Almanya’ydı, Belçika’ydı, Hollanda’ydı, Fransa’ydı diye sayıp hedef dağıtmanın da bir anlamı yok.. Hepsinin ağzına baktığı tek bir adres olduğu bilinmeyen bir şey değil: ABD.
Büsbütün haksızlık yapmamış olmak için özele indirgeyerek ABD tanımlaması yerine doğrudan başkan Barack Obama’yı işaret etmemiz gerekiyor.
Sorunun temelinde Obama’nın, kendince önemli ve elzem gördüğü ancak Erdoğan’ın, yanlışlıkları ve Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı tehlikeler gözetilmeden planlanmış olması sebebiyle itiraz ettiği talepler listesi var. Bunların sonuncusu 2012’de Suriye’ye müdahale, TSK’ni hem Şam yönetimine hem de DEAŞ’a karşı ABD’nin kara gücü olarak kullanma hevesinin Tayyip Erdoğan engeline takılmış olması..
Başkanlığı süresince canını en fazla sıkan iki liderden birinin Tayyip Erdoğan olduğunu söyleyen Obama’nın hızını alamayıp sert tanımlar kullandığı da biliniyor.
Suriye’ye dönük planlarının suya düşmesinden sonra Barack Obama’nın Ankara’nın canını yakacak bir siyasi çizgi benimsediği sır değil. PKK’ya farklı örgüt isimleri altında destek verilmesi, devlet/ kanton vaadi, uluslararası hukukta ‘tanıma’ sayılabilecek silah- mühimmat yardımı, silahlı unsurların eğitiminin üstlenilmesi ve tüm bu faaliyetlere Avrupalı müttefiklerin katılımının sağlanmasının doğrudan Barack Obama’nın emir ve talimatıyla gerçekleştiğini düşünmek için yeterli işaret var.
Türkiye’nin PYD/YPG v.s. isimler altındaki örgütlerin PKK’dan başka bir şey olmadığını, bu örgütlere verilen silahların Türkiye’deki terör eylemlerinde kullanıldığını defalarca kanıtlamış olmasının Obama’nın siyasetinde Beyaz Saray sözcülerinin ifadelerinde yansıyan ABD devlet politikasında bir değişikliğe yol açmamış olması, bizleri ister istemez söz konusu eylemlerin Barack Obama’nın bilgisi dahilinde hatta onayıyla gerçekleştiğini düşünmeye sevkediyor.
PKK’nın elinde örgütün tarihinde sahip olmadığı parasal imkanın mevcut olduğu, PKK’nın aktif unsurlarının göğüslerini gere gere hiçbir yerden yardım almasalar dahi en az 20 sene mücadeleyi sürdürecek kadar silah ve mühimmat bulunduğunu söylemelerinin altında ABD desteğinin bulunduğunu istihbarat kaynakları teyid ediyor..
O nedenle Ankara 20 Ocak’ta Donald Trump’ın başkanlık görevini devralmasıyla başlayacak yeni dönemde Obama döneminde iki ülkenin zararına gelişen tablonun olması gereken düzeye evrilmesi ümidini taşıyor.