Elhamdülillah bizim inancımız, bizim kültürümüz bolluğu, zenginliği ve bereketi işaret eder. Hayatımız bir inanç sistemine bağlıdır. Hele manevi dünyamız ahirete yöneliktir.

Kemiyetten daha çok keyfiyet önemlidir inanan bizler için. Paranın, malın mülkün ne kadar çok olduğu değil, onun ne kadar haramdan arınmış helal bir kazanç ve mal mülk olduğu önemlidir. Esasen paranın değeri ve malın mülkün değeri onun helalliğiyle eşdeğerdir. Onun için helal kazanılmış bir kuruş para, yüz kuruş haram edinilmiş paradan bin kez daha hayırlı, daha değerli ve daha bereketlidir. Bereket tek kelimeyle helal kazançtadır. Bereket ahlaki ve adaletli davranıştadır.

Allah’ın bir nesne üzerinde ihsanını göstermesi ve o ihsanın devamlı artması olayına bereket denir. İki tane vazîfemiz var bizim bu âlemde. Birincisi Allah’a kulluk vazîfemizdir. İkincisi Allah’ın yarattıklarına hizmet vazîfemizdir. Yani sadece bütün gün ibadet edip kulluk etmekle Allah’ın hoşuna gidemeyiz. Ancak onun yarattıklarına hürmet edeceğiz, saygı göstereceğiz. O zaman Allah’ın hoşuna gidiyor. Bu ikisi de, yani gerek ibadet ve kulluk, gerek de hizmet, ikisi de bereketi artırır. Çünkü çok enteresandır, yirmi senedir devam eden Harvard Üniversitesi’nde bir araştırma geçen sene sonuçlarını verdi. Araştırmanın sorusu; “İnsan nasıl mutlu olur?” sorusunun cevabı; başkalarına yardım etmek ve hizmet etmektir” olarak verilmiş. Allah’ın bizden beklediği bir tek şey gayrettir. Sonuçlara ulaştıracak Allah’tır.

Mutasavvıflar: “Birine iyilik etme fırsatını yakalarsan” (ki çok kişi etmek istiyor fırsat yok), “bu Allah’ın sana ‘Seni Seviyorum’ hitabıdır” diyor. Onun için “elini bırakıp ayağını öp” diyor. Adapazarı’na gitmiştik depremden bir süre sonra. Yanımızda çadırlarımız vardı. Ben şunu gördüm, Türk halkı çok verici, paylaşmayı da seviyor, ama paylaşma şeklimizde problem var. Meselâ kamyonla eşya getiriyorlar, atıyorlar. Oradaki mağdur insanlara karşı zarif davranmamız gerekiyor. Öyle atılınca üzülüyor insanlar. Felaketzedelere yardım vermeye çalışırken, onları kucaklamak, onları çok sevdiğimizi, mağduriyetlerine eşlik ettiğimizi anlatabilmek gerekiyor. O zaman hizmet etmiş ve işe yaramış oluyoruz.

Bir de gönül zenginliğine değinelim. Vücudumuzun orta yerinde bir kalp var biliyorsunuz. Enteresan olan, beyinden daha kıymetli bir organ. Neden? Çünkü bütün organlarımızın en ince noktalarına kadar giden damarlar kalpten çıkıyor, beyinden çıkmıyor. O halde, bütün vücutla irtibatı kurabilen yegâne yer kalp. Bu böyle bir et parçası olarak kalırsa, adına “Kalp” diyoruz. Ama, mânevî anlamda Allah’ın mânâsını idrak ederek, Allah’a aşık olarak, Allah’la irtibat kurarak o kalbi aydınlatırsak bu artık kalp olmuyor, adı “Gönül” oluyor. İlginçtir; Batı dilinde hiç gönül kelimesi yoktur. Müslüman ülkelerde var.

“Vicdan nedir?” derseniz, kalbin iki yüzü vardır: biri nefse bakan yüzü, işte o daha henüz adam olmamış kalptir, nefisle ilgilidir; öbür yüzü de ruha bakan yüzü, ezelî ve ebedî Allah’la ilişki kuran ve doğruyu görme kabiliyetini elde eden yüzü. İşte içteki ses, o vicdânın sesidir. Ne kadar güzel!..

İnsanlar haramla değil de helâlle geçiniyorlarsa bu berekettir. Çünkü helâl paranın hakîkaten bereketi çoğalır. İçinde dedikodu barındıran ev bereketli olmaz. Sizin, başkalarının duymasını istemediğiniz hallerinizi gidip bir başkasına anlatmaya “Dedikodu” denir. İftirâ atmaya “Gıybet” denir, Allah korusun bu durum çok büyük felâkettir. Asıl düşüncemiz “Ben kendimi nasıl daha geliştirebilirim, kaç kişiye daha nasıl faydalı olabilirim?” olmalıdır.

İslâm, teslim olmak demektir. Allah’ın söylediklerine râzı olmak, teslim olmak, bereketi artırır. “Teslim olmak”: O’ndan geleni güzel karşılayabilmek sanatıdır.

Doğal olarak biz bereket dedik. Yani bereket deyince hep böyle paranın bereketi sadece anlaşılıyor. Ama sağlığın da bereketi var. Zamanın da bereketi var. Beslenmemize çok dikkat edeceğiz. Mesela doymadan sofradan kalkmayı bilmeliyiz. Esasen imân ve idrak insanı her tür hastalıktan korur.

Ömrün de bereketi vardır. “Sadaka verenin ömrü artar” diyor Peygamber Efendimiz. Sadakayı verdiğimiz zaman, o başkasını kendimizden çok düşünmeye başlayınca diriliyoruz; ömür ömür haline geçiyor. O zaman, bereketli ömrü tanımlarsak; bereketli ömür başkalarına fayda için harekete geçmiş olmak demektir. Kişi İslam’ı yaşadıkça, has kullardan oldukça ve kazanımlarını paylaytıkça herşeyin bereketi artar. Hülasa Hakteala bu şuurdan bizi mahrum bırakmasın.