Kendiyle kavgalı modern insanın, bireysel yaşama derdinden kurtulması, kişisel hazlarına "dur" demesi ve vermenin engin huzurunu yaşayabilmesi için ne güzel fırsattır Ramazan ayı.
Metropol hayatı, hızlı tüketim, ekonomik özgürlük, lüks özlemi, ego şişmesi, sanal yaşam, aileden uzaklaşma, yalnızlık… Bunlar, modern insanın, giderek aşırı bireysel yaşam girdabına kapıldığının ve solo yaşamlara yöneldiğinin işaretleridir. Benlik yükseldikçe hakkımıza rıza ve başkasına tahammül azalıyor. Oysaki yaşamımızda başkasına ayırdığımız yerin daralması, bize bireysel ve toplumsal sorunlar olarak geri dönüyor.
Kapitalist toplumun; hazlarının peşinde koşan, bedeninin dışına çıkamayan ve tükettiği oranda var olacağına inanan insan modeli, kendini de tüketmeye başlamıştır. Nerdeyse ilahi vasıflar yüklenerek alabildiğine yüceltilen aynı zamanda sadık bir tüketim makinesine çevrilen insan ve insani değerler tükenme düzeyine ulaşmıştır.
Beden ve Beyin Gençleşiyor
Bütün kutsal dinlerde yer almasına rağmen bilimin ilgisini, yeni yeni çeken orucun, insanın biyolojisine ve ruh sağlığına faydası kanıtlanmıştır. Bu konudaki son bilimsel çalışma, Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi’ye aittir. 2016 Nobel Tıp Ödülü alan bu çalışma, yaşlanan beyin ve vücut hücrelerini tedavi eden, gençleştiren, ölen hücreleri yok eden bir sistemin oruç ile harekete geçtiğini ortaya koymuştur. Yani oruç, bedende ve özellikle beyinde Otofaji olarak bilinen vücudun kendini korumasını ve temizliğini sağlayan bir geri dönüşüm hareketini gerçekleştiriyor. Orucun, bedenin maddi sağlığındaki düzenleyici ve tedavi edici diğer yararları burada sayamayacağımız kadar fazla.
Bugün orucu çok daha önemli kılan kuşkusuz fert ve toplum düzeyinde psikolojimiz, ruh sağlığımız ve mana alanındaki arayışlarımıza katkılarıdır. Zira doğa ile iç içe yaşayan, kendi gerçeğini düşünmeye zamanı olan, içinde yer aldığı âlemle uyumlu bir alışveriş içinde olan, hayatın renklerine çıplak gözle bakabilen, dokunabilen insan modelinden hızla uzaklaşıyoruz. Büyük mabetlerde kendini, evrenin küçük bir modeli hisseden, insanlarla etkileşim halinde olmaktan keyif alan insan modeli; dev alışveriş merkezlerinde, kalabalığın içinde yalnız, tüketim kuyruklarında yahut sanal ekranlarda kendi bireyselliğinin doruklarında dolaşan insan modeline dönüştü.
Günümüz insanının esas kaybı mana alanında olduğundan hızla uzaklaştığımız gerçeğimiz ve kendimizle yeniden buluşmamız için oruç bulunmaz bir fırsattır. Nitekim hazlarımızı kontrol altına alabilir, bizi yöneten günlük rutinimizi yavaşlatarak yeniden yönetmeye başlayabilir ve olumsuz alışkanlıklarımızdan uzaklaşabiliriz. Hayatımızı adeta kuşatan maddi zevklerden uzaklaşıp mana alanında derinleşebiliriz. Unutulmamalıdır ki ihtiyacımız olduğu ve istediğimiz halde elimizin altındaki varlara dokunmamak, dokunamamak, yüksek bir irade gücünün eseri, gelişmiş bir ahlakın davranışa dönüşmüş halidir.
Modern İnsanın İlacı
Maddi bir yaptırım olmadan kendini kontrol etmek, hakkına rıza göstermek, kendi çıkarını başkasının yahut toplumun çıkarından yukarıda görmemek, benlik illetinden kurtulmak, bugün her zamankinden daha önemlidir.
Mescid-i Nebevi’de akşam namazı öncesi saf aralarında kurulan sofralar geldi aklımıza. Yüzlerce metre uzunluktaki bu sofralarda statünün, şöhretin, zenginliğin, siyasetin, kısacası sonradan kazanılan ayrıcalıkların bir karşılığı yok. Birkaç hurma, bir kâse yoğurt, bir bardak zemzem ve bir parça ekmek herkesi eşitliyor.
Oruç; modern insanın en önemli ihtiyacı olan sabır, sükûnet, yardımlaşma, yaşama sevinci, disiplin, emniyet hissi, karşılıksız verme, umut, tahammül, Yaratıcıya yakınlık ve iletişim halinde olma gibi giderek uzaklaştığımız hayati duyguları yeniden düzenlememizi ve geliştirmemizi sağlar.
Oruç; benim deyip övündüğümüz ve istediğimiz gibi tasarruf ettiğimiz maddi varlıklarımızın, yeryüzündeki şöhretimizin ve nihayet bir nefesine paha biçemediğimiz ömrümüzün, elimizden alınmasının bir provası gibidir adeta. Orucu vesile edinerek kendini muhakeme edenlere, arınanlara, nefsini kontrol edenlere ve başkasının halinden anlayanlara ne mutlu.