Çocukluğumuza dair iki söylem vardı her daim dile getirilen; birincisi bizim mahalleden çevre yolu geçeceği ikincisi de Türkiye'nin hemen güneydoğusunda "Kürt Devletinin" ha bugün ha yarın kurulacağı...
Tabi o zaman ayrı odamız, cep telefonu, bilgisayar, onlarca televizyon kanalı yok. Akşam oldu mu televizyon olan tek odada büyüklerin yanında sessiz sedasız otururduk. Bir yandan televizyon izlerken diğer yandan da konuşulan konuları dinlerdik.
Neredeyse yirmi yıl boyunca dinlediğimiz “buradan yol geçecek” söylemleri sonunda gerçekleşti ve İzmir Çevre Yolu için evlerimizi boşalttık!
Türkiye’nin güney ve güneydoğu sınırının hemen yanı başında bir devlet kurulması planı da çocukluğumuzun kulak dolgunluğu yaratan söylemiydi.
Nasıl, neden, kim, ne zaman... Hepsini biliyorduk.
Bu soruların ve tahminlerin ekseninde dönen sohbetler esnasında rahmetli babamın şu cümlesi aklımdan hiç çıkmaz; “Gün gelecek Abdullah Öcalan legal bir siyasetçi olacak!!”
Herkes “Yok artık böyle bir şey olmaz” derdi. Terörden büyük yaralar almışken, masumlar yitip gitmişken babamın sarf ettiği bu cümle o dönem için çok uçta bir tahmindi elbette.
Bir şeyleri söylemek onu istemek anlamına gelmez! Bu söylemler bazen durumdan elde edilen verileri sezilerle okumaktır... Bazen aman temkinli olalım demek için ikazdır...
Bazen de “Engelleyemediğimiz hamlelere karşı bizde kendi menfaatlerimiz doğrultusunda en akılcı hamleyi düşünelim” demektir.
Son yazdığım cümleyi yazın bir yere çünkü az sonra tekrar kullanacağız...
“Arap Baharı” kandırmacası ile başlayan, Suriye ateşi ile körüklenen, DEAŞ şovları ile taçlanan, bir ülkeyi donatacak kadar mühimmatın bölgeye yığılması, düzenli ordu birliklerinin kurulması ve Trump’ın “ya sabır” dedirten halleri ile dalya diyen süreç bizi tam da çocukluğumda konuşulan yeni devlet kurulacak söyleminin eşiğine getirmeye başladı.
O bölgede yeni düzen için çok uzun zaman önce düğmeye basıldı. Engellenmesi de çok zor görünüyor benden söylemesi!
Suriye ateşi daha yeni kıvılcım vermeye başladığı anda “aman ha oyuna gelmeyelim” dedim durdum televizyon programlarımda ve köşe yazılarımda!
Ülke olarak süreci ve sonrasını iyi okuyamadık, fazlasıyla yanlışlar yaptık!
Yanlışlarımız neydi peki?
*Esad ile ilişkilerimizi bozma oyunlarına maalesef kandık...
*Suriyeli mültecilerin yakın ve uzak zamanda ülkeye katacağı eksileri düşünmeden kapılarımızı ardına kadar açtık...
*Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkilerimizin bozulması oyunlarına tıpkı Esad da olduğu gibi inandık. O bölgenin bize olan tarihi sevgisine ve bağına arkamızı döndük...
*ABD’nin bizi Suriye’de sığ sularda yüzmeye çalıştırmasına inandık...
*Dış politikaya o kadar çok ağırlık verdik ki içerideki ayrışmaları fark edemedik...
*Sıkıntılar baş vermeye başlayınca toparlanma amacıyla sert ve sıkı hamlelere yöneldik. Bu durum ile ülke içi gerginliği daha da arttırdık...
*Ülkelere ya dost dedik çok inandık ya da düşman deyip köprüleri tamamen yaktık ve diplomasi ilişkilerini unuttuk...
*FETÖ temizliğinde büyük yanlışlar yapıldı. Bunu fark ettiğimiz anda çözüm konusunda gerekli etkiyi gösteremedik ve fazlasıyla mağduriyete sebep olduk, olmaya devam ediyoruz...
Şimdi Türkiye’ye düşen yapılan her yanlış hamleyi bir kenara bırakıp yeni vizyon ile kördüğüm olmuş Ortadoğu’nun ucunu çekip germeyi bırakıp tam aksine “ipi rahat bırakıp gevşeterek” ülke içinde kucaklaşmayı acilen başlatmak!