Yaşamınızda sizi etkileyen veya yaşamınızın olmazsa olmazlarından birçok şeyin, sıkça, günden güne, zaman zaman da, saatten saatte değiştiğini görebilirsiniz.
Yazının başlığına bakınca “Neler oluyor bize” sözcüğüne alışkınız da “Bu da, ne demek oluyor” dediğinizi duyar gibiyim. Aslında söylenmesi gereken o da, ben bu kez farklı bir şey yapmak istedim, bakalım nerelere varacak.
Evimizde yaşananların gelişmesine baktığımızda, çevre veya sosyal yaşam etkisinin eve yansımalarında, zaman zaman kendimize “Neler oluyor bize?” diye sorduğumuz olmuyor mu? Şöyle derinlemesine hafızanızı yoklayın, bu soruyu birçok kez “aklınıza sorduğunuz” olmuştur. Ummadığınız, beklemediğiniz bir olayla karşılaştığınızda aklınıza takılan ve yanıtını kısa sürede veremeyeceğiniz sorulardan biridir.
Yaşamınızda sizi etkileyen veya yaşamınızın olmazsa olmazlarından birçok şeyin, sıkça, günden güne, zaman zaman da, saatten saatte değiştiğini görebilirsiniz. Aklınız, yanınızda hep asılı duran o soruya takılıverir. Bazen, mizahi bir yanıtla geçiştirmeye çalışırsınız ama, çoğunlukla aklınızda kalır, evirip çevirip farklı yönleriyle oluşturabileceğiniz sanal bir fotoğrafa yansıtarak kendinizi iknaya çalışırsınız.
Evet! “Neler oluyor bizlere!”
Televizyon ekranlarından yansıyanlardan etkileniriz, günlük gazetelerdeki haberlere bakıp yaşananların sizi ne kadar etkilediği konusuna net bir çözüm bulamazsınız. Ve ya; olağan olaylar gibi değerlendirip kafanıza fazlaca takmazsınız. Onları “münferit olaylar” gibi görerek geçiştirirsiniz. Bu bulabildiğiniz tek çözümdür ve yaşamın gerçeklerinden sarkanlarda çok net bir görüntü elde edememenin çaresizliğini yaşadığınızın farkına bile varamazsınız.
Etrafınız bir bakın, yaşadıklarınızın sizi nerelere taşıdığını anlamaya çalışın.
Televizyonlardaki haberlerdeki son moda kurgu ve içerikler; kadına şiddet, kadının odağında olduğu cinayetler. Aldatma veya benzeri uyuşmazlıkların darmadağın ettiği evlilikler. Bu duruma gelmiş aile ilişkilerinin merkezinde çoğunlukla çocukların olduğunu görebileceğimiz gerçeğin kaçınılmazıdır.
Aile içi şiddetten en çok etkilenenlerin çocuklar olduğu konusu her zaman ön sıralardadır ama, bu konuda “neler yapılmalıdır”lara çok net çözümler hala bulamamışız.
Son yıllarda gündemin birinci sırasına yer alan ve maalesef ki, hala önlenememiş olan çocuk tacizleri, sıkça söz edilmeye başlanan tecavüz olaylarının bize yansımalarını henüz tam olarak algılayamamışız.
Bu konuda elde edilen istatistiki sonuçlar, kayıtlara geçen veriler ne durumda ne kadarı etkin önlemlere dönüştürebilmiş çok da belli değildir.
Gündemde hala; kadına şiddetlerin, çocuk tacizlerinin, aile içi geçimsizliklerin vardığı kayıtlardaki veriler ve kadın cinayetleri varsa bu konuda beklentilerin hiç de yakınında olmadığımızı rahatlıkla görebiliriz. Gazetelerin, üçüncü sayfalarına yansıyanların hep önümüzde olduğu, olmazsa olmazlara dönüşen böylesine bir dünyada “neler oluyor bize?” sorusuna yanıtlar artık yeterli değil gibi.
Alışkanlık haline gelen, her zaman sorduğumuz ama asla net yanıtını alamadığımız bu soru etkin özelliğini kaybetti çoktan.
Buna birçok örnek verebiliriz. Ben o nedenle bugünkü yazıma başlık atarken “Neler olmuyor bize?” sözcüğünü kullandım.
En azından yanıtı için kendimizi zorlamayız!
Ne dersiniz? Haksız mıyım!
BİR TUTAM TEBESSÜM
Burada haftada bir gün, bu başlık altında biraz gülümseten güncel fıkralardan birini yazıyorum. Bu kez, bundan böyle, ara-sıra güncel yaşamdan yansıyan fıkra gibi küçük anektotlardan birisini yansıtacağım.
Karadeniz’den genellikle temel fıkraları anlatılır, bu bir Temel fıkrası değil ama o fıkraları aratmayacak kadar güzel ve düşündürücü.
GRAMAFON!
Yıllar önce, Rize Lisesi’nden mezun, İstanbul’da mesleki işlerini yürütmek üzere olan Sıtkı, Hızır, Alkan ve Yaşar isimli canciğer dört arkadaş günün birinde bir araya gelip bir yerlerde çay-kahve muhabbetindedirler.
Konu müzik. Babalarının bir enstrüman çalması üzerine espri düzeyinde yürümektedir.
Sıtkı; “Benim babam iyi keman çalardı!”
Hızır; “Benim babam iyi saz çalardı!”,
Alkan; “Benim babam da iyi ud çalardı!”
Sıra grupta esprileriyle meşhur Yaşar’a gelmişti, biraz düşündükten sonra;
Yaşar; “Benim babam da iyi gramafon çalardı!” deyiverdi.