Aslında hayatımızı beklentiler şekillendiriyor. Dolayısıyla ekonomiyi de.

Aslında hayatımızı beklentiler şekillendiriyor. Dolayısıyla ekonomiyi de. Eğer beklenti iyi ise, daha iyi oluyor. Beklentilerde sıkıntı var ise, sıkıntı büyüyor.

Ekonomi aslında ilk bakışta anlaşıldığı gibi matematikle çok ilişkili bir bilim değildir bana göre. Aslında sosyoloji ve psikoloji ile alakalıdır. Yani bireyin hayatı nasıl algıladığı ve bunun topluma nasıl yansıdığı ile.

Kimi zaman matematik ile sosyoloji-psikoloji cephesi karşı karşıya gelebilir. Bazen biri öne çıkar, bazen diğerleri. Ama hayat bunların karmasından oluşur.

Dolar bir yükseliyor, bir düşüyor. Dışarıdan kaynaklanan atak olduğu gerçek. Ama bu atakların ne kadarı matematiğe yani “kuru paraya” dayanıyor, ne kadarı “sosyoloji”ye. Buna bakmak lazım.

Dışarıdan yapılan bu atakların amacı açıkça içerideki algıyı şekillendirmek. Ancak bu sayede kendi istediğini yapabilir. Biz içeride sağlam durursak, 80 milyonluk bir ülkenin kendi içinde yarattığı değerlerle bile ayakta kalırız. Ama biz sağlam duramazsak, ufacık etkenleri büyütür, pireyi deve yapar, en çok da kendimize zarar veririz.

Kendimizi küçük ve etkilenebilir görmek zararlı bir alışkanlık. Aynı oranda kendimizi büyük ve dokunulamaz görmek de. Doğrusu ne biri, ne de diğeri.

Kendimizi büyük ve dokunulmaz gördüğümüzde matematikten uzaklaşırız. Olduğumuzdan ufak gördüğümüzde ise sosyal bilimlerden. Toplumların gerçek başarısı bu ikisinin uyum içinde sürdürülebilmesindedir.

Son zamanlarda ekonomi yorumlarını dikkatlice okuyorum. “Uzmanlar” ya bir uca savruluyor, ya diğerine. Makul adamlara ve makul yorumlara ihtiyacımız olduğu bir gerçek.

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Hocam yaza sıcak diyorsun, Kışa soğuk.” Hoca cevap vermiş: “Baharın canı mı çıktı?”

HAYAT ÇOK ACIMASIZ KOMUTANIM

Aslında içimden bir şeyler koptu. Kendi kendime “Helal olsun size” dedim. Bir yandan üzüldüm, bir yandan gurur duydum. Kırgızistan’da düşen uçağımızın pilotu Emekli Albay İbrahim Gürcan ve yardımcı pilotu Kazım Öndül Paşa’dan bahsediyorum.

Askeri kadrolardan özellikle de albay ve general rütbesinden sonra eğer emekli olunursa aslında sivil hayatta yapacak bir şey kalmıyor. Emekli üst düzey subaylar yaptıkları işin “Gerçek dünyada” pek de bir karşılığı olmadığını çarpıcı bir biçimde görüveriyorlar.

Görevde iken on binlere kişiye hükmeden, “Yanına bile yaklaşılmaya korkulan” üst rütbeler, sadece ordu evlerinde geçerli hale geliyor. Bazı sınıflar için hayat daha da zor. Bir topçu, sivil hayatta yapacak herhangi bir şey bulamıyor. “İyi ya emekli olmuşlar ne güzel. Dinlensinler” demek kolay. Hayatı boyunca disiplin içinde yaşamış insanların bir anda yapacak işi olmadan uyanmasının etkisi çok büyüktür. Bilen bilir.

Çevrenizden, akrabalarınızdan, tanıdıklarınızdan gözlemlemişsinizdir. Aslında sivil hayatta birçok önemli görev yapabilecek olan emekli askerler, kimi zaman “Bana yakışmaz”, bazen “Ne derler” diyerek kenarda dururlar. Çalışmak isteyenler de çoğu zaman, sivil hayatın esnekliği ve karmaşıklığı yüzünden bocalayıp dururlar.

Ama bazı sınıflar için hayat diğerlerine göre biraz daha az acımasız davranabiliyor. Bunların başında ise havacılar geliyor. Havacıların pilot olanları yeteneklerini kullanarak sivil hayatta da başarıyla devam edebiliyorlar.

Ancak sivil hayat dediğimiz, şirket kurallarının geçerli olduğu başka bir dünyaya adım attıklarında ise başka bir hiyerarşi ile karşılaşıyorlar. Bir anlamda kartlar yeniden karılıyor.

Düşen uçağın iki pilotunun da asker kökenli olması o yüzden tesadüf değil. Kaptan İbrahim Gürcan aslında F-16 pilotuymuş. Çağın en hızlı aracından sonra bir sivil uçak herhalde F1 pistinden çıkıp İstanbul trafiğine girmek gibi gelmiştir.

İkinci Pilot Kazım Öndül ise, halk arasındaki deyişiyle Paşa’ymış. Yani General. Çok önemli görevler sürdürmüş. Türkiye’yi de gururla temsil etmiş.

Dediğim gibi, sivil hayat gerçekten acımasız. Bilindik kurallara tabi değil. Ama gerçek olan ekmeğinin peşinde olan iki dürüst insanın görev yaparken hayatlarını kaybettiği. Dürüst olduklarını nereden biliyorum? Çok basit paraları olsa dünyanın dört bir yanında kargo taşımak için hayatlarını riske atarlar mıydı?