Müzik ve psikoloji her ne kadar ilk bakışta çok farklı ve bağdaştırılamaz görünseler de iç içe kavramlar olup birisi ifadeyi diğeri ise anlamlandırmayı sağlar.

Müzik ve psikoloji her ne kadar ilk bakışta çok farklı ve bağdaştırılamaz görünseler de iç içe kavramlar olup birisi ifadeyi diğeri ise anlamlandırmayı sağlar. Gündelik hayatta yaşadığımız her an değişik müzikler kullanılarak bir test yapılırsa ortaya çıkan zıtlıklar müziğin ifadesel değişkenlik üzerindeki etkisini ortaya koyar. Boş ve karanlık bir sokakta yürüyen insan duyduğu müzikle hissettiği korkusunu azaltabilir ya da artırabilir. Korku filmlerinde kullanılan müziklerin gerilimi arttırmadaki başarısı da göz ardı edilmemelidir. Bununla ilgili yapılan bir deneyde iki ayrı grupta bulunan insanlara akvaryumda köpekbalığı izletilmiştir. Bu iki grupta köpekbalıklarını müziksiz olarak izlediklerinde hemen hemen aynı duyguyu hissetmişlerdir. Daha sonra gruplardan birine aynı akvaryum gerilim dolu bir müzikle izletilmiş, diğer gruba ise neşeli bir müzik eşliğinde izletilmiştir. İki grubun müziğin etkisiyle hissettikleri değişmiştir. Gerilim yüklü müzik dinleyen grup korku ile gerilirken, neşeli müzik dinleyen taraf köpekbalığını tıpkı bir balinayı izler gibi keyifle izlemişlerdir. Yine yapılan bir araştırmada, ameliyata girecek hastaların bir kısmına klasik müzik dinlettirilerek hastaların ağrıya verdiği tepki gözlenmiştir. Klasik müzik dinleyen hastaların ameliyattan önce ve sonra ağrı kesicilere daha az ihtiyaç duydukları belirlenmiş, araştırma sonucunda müziğin acıyı dindirici veya azaltıcı etkisi olduğu sonucuna varılmıştır. Ünlü hekim-filozof Ebu Bekir Razi, bugünkü tanımıyla depresyonun tedavisi üzerine yazdığı bir eserinde şöyle diyor: “Melankolik hasta kesinlikle meşguliyetle tedavi edilmelidir. Melankolik hasta balık tutma veya avlanma gibi eğlenceli işlerden biri ile uğraşmalıdır. Mümkünse çeşitli oyunlara alıştırılmalı; huyunu, ahlakını, davranışlarını beğendiği ve sevdiği kimse ile buluşup görüşmeli özellikle güzel sesle okunan şarkılar dinlemelidir.” İslam felsefecilerinden Farabi (870-950) ise bir çalışmasında makamların ruha etkisini şöyle sınıflandırmıştır: Rast makamı: İnsana sefa (neşe, huzur) verir. Rehavi makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir. Küçek makamı: İnsana hassasiyet (duyarlılık) verir. Büzürk makamı: İnsana havf (çekinme, sakınma duygusu) verir. İsfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. Uşşak makamı: İnsana gülme “dilhek” verir. Zirgüle makamı: İnsana uyku “nevm” verir. Saba makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir. Hüseyni makamı: İnsana sulh (sükunet, rahatlık) verir. Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçak gönüllülük ) verir. İnsanoğlu yüzyıllardır çeşitli hastalıkların tedavisinde müziği kullanmıştır. Müziği salt ruhsal hastalıkların tedavisinde değil birçok fiziksel hastalığın da tedavisinde kullanmıştır. Ruhsal hastalıkların müzikle tedavi edildiği tarihçiler tarafından kanıtlanmış bir gerçektir. Özellikle Roma, Çin ve Mısır gibi çok eski uygarlıklarda müzik hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Selçuklu Sultanı Nureddin Zengi’nin, Şam’da bir hastane yaptırdığı ve burada hastaların tedavisinde müzik kullanıldığı tarih kitaplarında bulabileceğimiz bir hakikattir. Yine Osmanlı İmparatorluğu döneminde II. Beyazıd tarafından 1484-1488 yılları arasında Edirne’de yaptırılan Darülşifa ruhsal hastalıkların tedavisinde müzik terapi kullanılmış bir hastanedir. Darülşifa’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde söyle yazar: “Müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisi konusunda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olan Darülşifa’nın hekimbaşısı, hastalarına önce çeşitli müzik makamları dinletiyor, kalp atışlarının hızlanıp veya yavaşladığına bakıyor, faydalı buldukları melodiyi belirliyor, şikayetleri ve benzer hastalıkları bir araya getiriyor, Darüşşifa’nın müzik ekibine haftanın belirli günlerinde konserler tertip ediyordu.” Yapılan araştırmalarda, müziğin ruhsal hastalıkların oluşumunda etkisi olan ve insanın duygusal durumunu düzenleyen serotonin, dopamin, adrenalin, testosteron gibi hormonları olumlu etkilediği; kan basıncı, solunum ritmi gibi fizyolojik işlevleri düzenlediği ve beyindeki oksijen ve kanlanmanın dengesini sağladığı gözlenmiştir. Müzikle devamlı iç içe olan kişiler ile müzisyenlerin hemisferleri arasındaki bağlantı ve bilgi alışverişini sağlayan korpus kallosum adı verilen yapının diğer insanlarınkine göre daha sağlam ve daha geniş olduğu saptanmıştır. Ünlü kalp doktoru Mehmet Öz, ölüm korkusu nedeniyle kalp ameliyatlarında ölümlerin fazla olduğunu ancak, hastalara terapötik etkisi olan müziklerin dinletilmesiyle ölümlerin azaldığını ve tedavide başarılı sonuçlar aldıklarını ifade etmektedir. Uluslararası Tıp Müzik Kurumu’nun araştırmalarına göre özellikle klasik müzik dinlemek insanın bedensel ve ruhsal sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Günde 20 dakika dinlenilen klasik müzik, bağışıklık sistemini güçlendirerek, hastalıklara karşı vücudun direncini artırdığı gibi, seratonin ve dopamin hormonlarının salgılanışını artırmaktadır. Büyük İslam âlimi İbn-i Sina da Ebu Bekir Razi ile aynı görüşe sahiptir ve müziğin hastalıkların tedavisindeki önemini şu sözlerle belirtmektedir: “En iyi ve en etkili tedavi yöntemlerinden biri, hastanın akli ve ruhi güçlerini arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, ona en iyi musikiyi dinletmek, onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” Müzik, merkezi sinir sistemi ve beyinde yer alan düşünme, öğrenme, konuşma, beden kontrolü ile ilgili merkezleri uyarmaktadır. Mc Gill Üniversitesinde nörolog Anne Blood, “Farklı müziklerle beyindeki farklı merkezleri çalıştırabildiğimiz için, nörolojik ve ruhsal bozukluklar sonucunda zarar gören kısımları tekrar etkinleştirebilir,”4 diyerek şöyle devam eder: “Hatta beynimizde hasara uğramış merkezleri zaman içinde uygun müzikleri dinleyerek onarabiliriz.” İslam dünyasında müzik terapinin gerekliliği ve hastalıklar üzerindeki olumlu etkileri ve iyileştirici niteliği 8–9. yüzyılda önemli İslam düşünürleri ve hekimleri tarafından keşfedilmiştir. Batıda ise, müziğin ruhsal hastalıkların tedavisindeki olumlu etkilerinin keşfi 2. Dünya Savaşı sonrasına dayanmaktadır. Özellikle batıdaki araştırmalar sonucu müzik, çok yaygın kullanım alanına sahip, tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak kullanılmıştır. Bu yöntem “Müzik Terapi” olarak adlandırılmıştır. Amerikan Müzik Terapi Birliği müzik terapinin bir bilim dalı olduğunu ileri sürmüştür. Birliğin ifadesine göre “Müzik terapi, bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müzik aktivitelerini kullanan uzmanlık dalıdır.” Müzik terapinin kullanım alanı oldukça geniştir. Nöroloji, kardiyoloji, onkoloji, psikiyatri gibi klinik alanlarında ve özel gereksinimli bireylerin tedavisinde tamamlayıcı bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Tüm bu açıklamalardan anlaşılan en önemli gerçek müzik ve psikolojinin birlikteliğini gösterir bize. İslam ve batı düşünürlerinin özellikle birleştiği ortak nokta iyi bir ruh halinin fiziksel hastalıkların tedavisinde oldukça etkili olduğudur. Moral dediğimiz ruhsal inanç ve gücün artmasını sağlayan en önemli dış unsurlardan biri de müziktir.

GÜNÜN SÖZÜ: MÜZİK RUHUN GIDASIDIR