Sabahın erken saatleri, İstinye Devlet Hastanesi'ne gidiyorum.
Dünyanın hangi ülkesinde, bu kadar yakışıksız böyle bir cümle ya da buna benzer bir cümle ve anlayış var mı bilmiyorum.
Sabahın erken saatleri, İstinye Devlet Hastanesi’ne gidiyorum.
Kan tahlilim var.
Çıkışta aracının içinde yaş almış bir kadının camını elleri ile yumruklayan bir adam görüyorum.
Yaşından başından utan diye bağırıyor.
Adam kendi arabası ile kadının arabasının önünü kestiği için anlıyorum ki kadın çok korkmuş.
Adam kadına ağzı köpürerek bağıra bağıra arabanın camına yumrukluyor.
Anladığım kadarı ile kadın önünde yavaş gidiyor, bu terbiyesiz hıyarın acelesi var.
Bu arada bağıran terbiyesiz de 45 - 50 yaşlarında var.
Yaşından başından utan diye bağırıyor.
Bir insan yaş almaktan neden utansın ki.
Bir insanın yaş almaktan dolayı kime sorumluluğu var ki.
Utanmaz insanlar, annen yaş almıyor mu, aldığı yaştan utanmıyor mu.
Ya da senin gibi terbiyesizi doğurduğu için utanıyor mu.
Bakın!
Amerika'da çok önemli bir araştırma yapılıyor.
Bir kişinin, en üretken yaşı 60/ 70 yaşları imiş.
En üretken, insan aşaması 70/ 80 yaşları arası imiş.
En verimli 3. insan aşaması 50 ve 60 yaş arası imiş.
Bundan önce hiç kimse zirveye ulaşamamış.
Nobel ödülü kazanan insanların yaş ortalaması 62 imiş.
Dünyanın en büyük 100 şirketinin başkanlarının yaş ortalaması 63 imiş.
Bu çalışma, New England Journal Of Medicine doktor ve psikologlarından oluşan bir ekip tarafından yayınlanmış.
Ve bu çalışmayı şu cümle.ile bitiriyorlar.
Eğer 60/70 yaşlarında iseniz hayatinizin en iyi seviyesindesiniz.
Bakın elalem kendi yaş almış insanları ile nasıl gurur duyuyor.
Aileniz ve arkadaşlarınızla bu bilgiler ışığında siz de gurur duyun.
Bakın bütün araştırmalar yurt dışından geliyor.
Neden bizim ülkemizde böyle araştırmalar yok.
Ülkemizde 130 devlet üniversitesi, 73 özel üniversite yani toplam 203 üniversite var.
Belki şu anda, güncel daha fazlası var.
Aşağı yukarı;
Akademisyenlerin, 26 bin 185 profesör, 16.600 doçent, 41 bini doktor öğretim üyesi, 51 bin araştırma görevlisi imiş.
Yani, kocaman bir bilim kadrosu var.
Ne kadar şahane değil mi.
Bu öğretim ordusu, benzer bilimsel çalışmalar yapsa, açıklasalar ne kadar iyi olur.
Ve bu cahil terbiyesizlere karakter anlatsalar.
Yaşam felsefesi anlatsalar.
İyi insan nasıl olunur anlatsınlar.
Evde annesinin yaşında utanmayan utanmaza, madem evde terbiye veremiyorlar.
Okullarda, terbiye dersi olsun ki eğitimle öğrensinler.
Annene ait olan, utanmayacağın ne varsa başkasının annesine söyleyemeyişini öğretsinler.
Yani.
Annem yaşında kadınsın, utan diyen adamın ne kadar utanmaz olduğunu anlatacak birileri olsun.
Annen yaşından utanmıyorsa başkasının annesi neden utansını anlatsınlar.
Yandık.
Kötülüğün gözlerinde irin var.
Funda'nın aklındakiler!
.............Kadın, öğleden sonra mağdur programına gelmiş.
Bakamadığı için, 6 yaşındaki bedensel ve zihinsel engelli kızını parkta terk etmiş, bırakıp gitmiş.
Arkadan 24 yıl geçmiş, gelmiş kızını arıyor.
Arkasına bile bakmadan kızını bıraktığı parkta, o anda bir adam buluyor.
Ne tesadüf ki, o adam kızını bulan ve karakola teslim eden aynı adam.
O adamla evleniyor ve çocuklar doğuruyor.
Bence tamamı yalan bu hikayede, bu kadın önce bu adamı buldu, adam 2 çocuğu olan bu kadına, 1 çocuğun yanında kalsın, bu engelli kızı parka bırak dedi.
Sonra ben bulmuş gibi yapıp, karakola teslim edeyim dedi.
Bu plandan sonra beraber hayat kurdular.
Ben olsam bu kadınların çocuklarını asla aramam.
Programda önce anlattırır ve sonra kovarım.
Çocuğunu parkta bırakan utanmaz merhametsiz kadın, daha sonra çiftleşmeyi biliyor ve yeni çocuklar doğuruyor.
Ya adam.
O da aynı utanmazlık da.
Kendine daha çok ihtiyacı olan çocuğunu parka bırakan kadından hayır gelir mi,
Ne merhametsiz hayatlar var değil mi.
Funda'nın aklındakiler!
..........Bizim ülkemizde oyuncular çok şanslı.
Dizilerin biri bitiyor, biri başlıyor.
Oyuncunun adı, daha bitiş jeneriği de akarken diğerinde çoktan başlamış oluyor.
Dizi tutsun tutmasın hiç farketmiyor, kaç bölüm devam etmiş bitmiş, farketmiyor.
Olan dizide çalışan, teknik ekibe, set işçilerine, çaycıya oluyor.
Oyuncular için olan biten, değişen bir sey yok.
Neyse.
Ben başka şey yazacağım.
Oyuncunun dizisi devam ederken mücevher firmasından reklam alıyor, şampuan markasından reklam alıyor, ünlü markalardan reklam alıyor.
Oyuncuya bir bakıyorsun, çikolata ısırıyor.
Oyuncuya bir bakıyorsun gözlükçüden çıkıyor.
Bu arada dizindeki rolünün ve içinde bulunduğu hikayenin hiçbir önemi yok.
Mesela dönem kostümleri içinde, dönem dizisi çekiyor, reklam arası geliyor, çikolata ısırıyor.
Seyirciye hiç saygıları yok, ben böyle düşünüyorum.
Saygı duymadığım.
Bana tuhaf gelen bu durum için, samimiyetsizlik yapmayacağım.
Ve Allah daha çok versin diyemeyeceğim.
Dizisi hariç, reklamlardan ayda 5 milyon TL kazanan oyuncu, magazin muhabirlerinin görünce kaçıyor.
Kapıda, buz gibi soğuk havada, kocaman ağır kamerası ile saatlerce bekleyen genç adama tek bir cümle kurmuyor.
‘Teşekkürlerrrr’ diyerek kaçıyor.
Bence bu ülkede yaşadığınıza teşekkür edin.
Her şey çok kolay.
Öyle ya! olmasa da oluyor ya…