Her şeyden kuşkulanmak çok tedirgin edici bir duygudur. FETÖ sorunu ülkemize öyle bir kâbus yaşatıyor.
Her şeyden kuşkulanmak çok tedirgin edici bir duygudur. FETÖ sorunu ülkemize öyle bir kâbus yaşatıyor.
Ben de kopana kadar iş ilişkimiz yüzünden içini dışını öğrenmiş olduğum kurumlarda kuşku verici durumlar görmekte, ama çalkantı çoğaltmamak için hiçbirini gündeme getirmemekteyim. Ne var ki bir noktadan sonra suskunluk suç ortaklığına dönüşüyor.
En verimli yazarlarımızdan Tuncer Cücenoğlu oyunlarının sahnelenmesi dolayısıyla yabancı ülkelerde dolaşır durur. Son olarak Litvanya’daydı. Dönünce Kültür Bakanı’na yazdığı açık mektup Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı.
Üstlerine ölü toprağı serpilmişe benzeyen yetkililerin nihayet harekete geçirilmesine katkı sağlanması umuduyla -biraz kısalttığım- mektuptan bölümleri kamuoyumuzun dikkatine sunuyorum.
“Sayın Bakan,
Özellikle yakın zamanlarda Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nce repertuar oluşturulmasıyla ilgili yapılan talihsiz açıklama nedeniyle Türkiye’nin itibarı üzülerek belirteyim ki sıfırlanmıştır. Türkiye’miz birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Litvanya’da da, tiyatro düşmanı bir ülke konumuna düşürülmüştür. Devlet Tiyatrolarımızın ilk genel müdürü Sayın Muhsin Ertuğrul’dan, mevcut genel müdür vekilinden önceki, son genel müdürüne kadar, hiçbir yöneticisi, ülkemizi dışarıda böylesine zor bir durumda bırakmamış, tam tersine ülkemizin diğer ülkelerle ilişkilerindeki olumlu gelişmelerde koçbaşı olmayı başarmışlardır.
Ülkemizi kültür sanat ve tiyatro bağlamında bu duruma düşürenlerin, hepimiz için bilinen bir çetenin gizlenen elemanları olduğundan asla kuşkum yoktur. Devlet Tiyatrolarımızdaki bu yönetim kendi sanatçıları olan kadrolu 16 rejisörüne görev vermezken, kurumdan ve kurum dışından bir sürü hak etmeyen kişiden hizmet almaya çalışmaktadır. Yine koskoca bir kurum Başrejisör atanmadan yönetilmeye çalışılmaktadır. Kurum iki yıldır Başrejisörsüzdür. Hazırlanan repertuarda da, darbe karşıtı klasik olmuş yerli ve yabancı oyunlar yer bulamamaktadır. Büyük bir darbe tehlikesi yaşamış bir ülkenin tiyatrosunda böyle bir anlayışın egemen olması vahimdir. Repertuar yürekler acısı olup, Devlet Tiyatroları mahalle tiyatroları konumuna düşürülmüştür. Bu kararları alan kurullarda, çocuklarını Fetö okullarında okutan, onların gazetelerinde uzun yıllar yazan kişilerin yer alması, bu kişilerin bununla da kalmayıp edebi değeri olmayan metinler yazarak bunları sahneletmeleri, ifade etmeye çalıştığım kuşkularımı daha da artırmakta ve hatta somuta dönüştürmektedir.
Önerim: Türkiye’nin imajını altüst eden bu yönetim vakit geçirilmeden görevden alınmalı ve Devlet Tiyatroları kendi içinden seçilecek ehil ellere teslim edilmelidir. Yanlış bir anlamaya meydan vermemek amacıyla, Devlet Tiyatrolarımızdaki repertuara girmiş tüm oyunlarımı, ülkemizi zor durumda bırakan bu çapsız yönetim görevden alınıncaya kadar geri çekiyorum”.
Yetkililer görevlerini yapıncaya kadar benim de havuzdaki bütün oyunlarımı DT’den çektiğimi açıklamamın tam sırası. Ama gerek yok. Çünkü DT iki yıldır benden de, pek çok yazar, rejisör ve oyuncudan da yüzde yüz kopuk zaten.
Neden derseniz, tek makul yanıt: FETÖ’cülere sorun.
Kopukluğun bir anlamı da serseriliktir. Mustafa Kemal ve Muhsin Ertuğrul yadigârı kuruma yakışmıyor.