FED'in çok agresif biçimde faiz artıramayacağına yönelik birkaç yazımda tahminde bulunmuştum.

FED’in çok agresif biçimde faiz artıramayacağına yönelik birkaç yazımda tahminde bulunmuştum. İşin gerçeği şu ki Yellen ne yapacağını bilmiyor. FED, hiç olmadığı kadar siyasi konjonktürün etkisinde kalmış durumda. Trump’ın karakteri ABD kurumlarının yeni başkanla adaptasyonunu zorlaştırıyor. Trump’ın profili, alıştıkları ve kontrol edebildikleri başkan profiline uymuyor. Dolayısıyla FED’in adaptasyonu da gerçekleşmiyor. Yellen, bu adaptasyonu sağlamak için uygun birisi değil. O yüzden FED’in para politikaları kadar algı politikaları da tutmuyor. FED’in faiz artırımı ABD’de ekonominin iyi gittiği ve yeni başkanın ekonomiye yaradığı mesajından başka bir anlam taşımıyor. O yüzden de Trump’ın böyle bir mesaj istemeye sıkıştığı durumlarda faiz artışı oluyor. Bunun dışında kısa vadede FED’in faiz artırmasını beklemek hatta bu yönde algı oluşturmak dahi yersizdir. Dahası aynı anda Akerlof’un, Fischer’in ve Trump’ın etkisi altında kalan Yellen’in görevi fazla sürdürebilmesi beklenmez.

Bu durum Türk Lirası için kısa vadede önemli bir volatilite olmayacağı anlamına gelir. FED, bizim yerimize enflasyonu yönetmiştir. Bu haliyle eğer tercih edilirse tam da ekonomik aktiviteyi güçlendirmek adına parasal genişleme için fırsat doğar. Borsa İstanbul’da ise yeni rekorlar gelecektir. Yabancı girişinde oluşacak yükseliş Türk ekonomisini sene sonuna kadar pozitif bir ekonomik ortama taşıyacaktır.

Gene de ekonomi için risk unsuru uydurmak isteyenler olacaktır. Olsun. Çok da gevşememek gerekir. Kriz heveslilerinin argümanı ise Almanya’nın ticari tehditleri olacaktır. Fakat rakamlara bakılırsa yersiz bir tedirginliktir.

1-(4)2

Almanya incelenen 1996-2016 periyodunda çoğunlukla dış ticarette avantajlı taraftır. Periyodun sonunda ihracatımız fazla vermeye başlamıştır. Bu fazlada Alman mallarının girdi olarak kullanılması ve Alman şirketlerin Türkiye’de üretim yaparak Almanya’ya aktarması etkendir. Bu bakımdan Almanya her şartta avantajlıdır. Hem kendi iç piyasasına Türkiye’de üretim, maliyetleri indirgenmiş mallar sunarak tasarruflarını geliştirmektedir. Üstelik Türkiye pazarına çok fazla otomobil satmaktadır. Bu araçların önemli bölümü farklı ülkelerden Türkiye pazarına girdiğinden Almanya başlığı altında raporlanmaz. Fakat Alman otomobil fabrikalarının bulunduğu ülkelerden yapılan ithalat rakamlarına bakarsanız Almanların tüm periyotta dış ticaret fazlası elde ettiği görülebilir. Yılda 1 milyondan daha fazla araçtan bahsediyoruz. Dahası emisyon manipülasyonları nedeniyle uluslararası anlamda sıkışmış durumdalarken.

Bize bu ticaretten az bir kar ya kalır ya inanırsanız hiçbir şey kalmaz. Hem Alman ithalatının kilosu 13 USD civarında bizim ihracatımızın kilosu ise 1,3 USD civarındadır. O halde tehditlerinin içi boştur. Ve dahi bize belli bir kar kalıyorsa ülkemizde misafir ettiğimiz insanlarla paylaştığımızın yanında bir şey değildir.

AB göçmen programı kapsamında Türkiye’ye ödemeye söz verilen tutar hala aktarılmış değildir.

Hâtemi Tâî’ın dediği gibi ‘bize at gerekmez ad gerektir’.