Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada günün öne çıkanlarına bakarken bir anda öylece dondum kaldım!
Yüreğimde bir türlü iyileşmeyen ve nefes aldığım sürece iyileşmeyecek olan, üzerini tebessümlerle örtmeye çalıştığım geçmiş zaman kırgınlıklarımı anımsatan bu paylaşım beni çok etkiledi.
“Kırılmasaydı yeniden yeşermeyecekti...”
Fazlasıyla kırıldık, kırıldık, kırıldık da bir gün olsun ne kurumayı ne de başka dalları ve fidanları kırmayı düşünmedik!
Şu insanoğlu “umut ağaçlarından” neden bu kadar nefret eder ve dallarını kırıp atar acımasızca?
Düşünmez; ağlattım mı, kanattım mı, kulun hakkını gasp ettim mi, diye. Sonra da gamsız bir şekilde başını yastığa koyar!
Evet içimdeki, içinizdeki, içimizdeki sayısız dal kırıldı. Umuda, emeğe, sevmeye, sevilmeye, saygıya, çalışıp üreterek var olmaya dair...
Dalları kırıldıkça; kimimiz pes etti vazgeçti ve kuruyup gitti, kimimiz umut dallarını kıranların tarafına geçip kırılan dallarını hançer misali saplayan zalim olmayı seçti, kimisi de acılar ile sessiz sedasız kıvranıp durdu da Mevlana misali yanmadan pişti...
“Huzur veren derin tebessümlerin ardında mutlaka tarifi imkansız büyük acılar vardır. Mevlana’nın Şems’e olan vefası gibi huzur veren insanları bırakmayın”...
Yıllar önce Diyarbakır’ın siyaset girdabından bir türlü çıkamayan hayatında umutsuz kaldığım ve duygu taşması yaşadığım şu dizeyi hiç ama hiç unutamıyorum;
* Bir tutam kumdum ben,
* Diyarbekir'in avucunda çırpınan...
* Ben kum Diyarbekir ateş,
* Pişirdi beni yavaş yavaş...
* Hünerli bir usta edasıyla,
* Dönüştürdü beni cama...
* Ve ateşte açan ben,
* Aşık oldum elleri nasırlı ustama...
“Kırılmasaydı yeniden yeşermeyecekti”. Hayat felsefemi tek cümle ile kim açıklamışsa helal olsun. Yüreğine ve ağzına sağlık.
Zor bir coğrafya bizimki! Tarihi boyunca Ortadoğu üzerinden savaşlar ve entrikalar eksik olmamıştır. Kan, ölüm, kin, nefret ve zulmün eksik olmadığı bu coğrafya insanının en çok sevdiği ve zevk aldığı hobisi de birbirini “çiğ çiğ yemektir”.
Ülke olarak yurtiçi ve yurtdışında büyük sınavlar verdiğimiz bir süreci yaşarken en çok da büyük Türkiye ağacını içinden yiyip kemiren kurtlar bizi yaralıyor.
Kriz bahanesiyle fahiş fiyat etiketlerini uygulayanlar, görevini kötüye kullanıp yolsuzluğun dibine dibine vuranlar, kendi pisliklerini örtmek düşüncesi ile ülkesi için canla başla çabalayanları karalayanlar, kendi karalarını masum insanlara sürenler, para kazanmak için her türlü pisliğe hiç düşünmeden mübah deyip atlayanlar, ülke için değil de “Game of Thrones” peşinde koşanlar; ne tarih ne ilahi adalet ne kainatın “Elbet bir gün acısını yaşarsın” kuralı, ne de kulların hakkı sizi affetmeyecek… Ne de kulların hakkı sizi affetmeyecek...
Son yıllarda ülke olarak fazlasıyla kırıldı dallarımız, umutlarımız, hayallerimiz, güvenlerimiz...
Yerel seçimlere yaklaştığımız şu günlerde vatandaşın beklediği bir can suyu var.
Umutların ve kırılan dalların yeniden yeşermesi için ülkenin bu sıkıntılı günlerinde yolsuzluk yapan her kim varsa en ağır kademeden ceza almalı diyor vatandaş!
Benim, yetkili makamlara nacizane tavsiyem şu; kurumlar, kayyumlar, belediyeler ve her kim ile ilgili varsa zimmet vakaları, lütfen yerel seçimler sonrasına ertelemeden en kısa zamanda en ağır kademeden cezalar verilsin.
Çünkü “evet benim devletim kırılan dallarımın yeniden yeşermesi için yanımda” hissinin acilen vatandaşa verilmesi gerekiyor...