Hiç olmadığı kadar konuşuyor, yazışıyor, görüntü alışverişi yapıyoruz da yine de anlaşamıyoruz bu dijital dünyada.
Baba yadigârı kayısı ağacı takıldı gözüme. Bahçemizin ortasındaki kocaman ağacın gövdesi ve dallarının tutamadığı yapraklar, yarışa girmişçesine dökülüyor. Birlikte yaşlandığımız ağaç, hal diliyle ne de güzel anlatıyor kendini hem de tek kelime etmeden.
Hiç olmadığı kadar konuşuyor, yazışıyor, görüntü alışverişi yapıyoruz da yine de anlaşamıyoruz bu dijital dünyada. Bireyler arası ilişkilerden toplumlar arası ilişkilere kadar çoğu düzlemde anlaşamıyoruz. Ve anlaşmazlık hali, bir hayat tarzı olarak yerleşiyor. Çünkü kendimizle iyi değiliz. Kendimizin yaşam yolculuğuna anlam vermekte, varlık âleminde kendimizi konumlandırmakta giderek zorlanıyoruz.
Sanıyorum kalbin dilinden uzaklaşıyoruz. Konuşmadan anlaşabildiğimiz, gönülden gönüle akabildiğimiz kalp dilinden söz ediyoruz. Her türlü hilenin, hurdanın, yalanın, dolanın, gıybetin, ‘ben’in, saldırganlığın, şiddetin geçit bulmadığı kalbimizin, bizi insan kılan dilinden uzaklaşıyoruz. Ve kayısı ağacının rüzgâra yenik düşen yaprakları gibi savruluyoruz.
ÖĞRENMEMİZ YAVAŞLADI
Hırslarına mağlup olanlar, aldatanlar, eşyaya, canlıya ve insana ihanet edenler çığ gibi artıyorsa kişi ve toplum olarak kalbimizi yoklamakta fayda var. Kimseye ihanet etmediği, kimseyi aldatmadığı için ateşin yakmadığı Hz. İbrahim’i ne çabuk unuttuk. Bugün belki de o ateşte hep beraber yanıyoruz da farkında değiliz. Mecnun olamadığımız gibi Leyla’yı da unuttuk. Okumamız gibi öğrenmemiz de yavaşladı.
Dünden habersiz, anı yakalayamayan ve yarını bekleyemeyenlerimiz çoğaldı. Ustasını, rehberini, yarenini ve dostunu yitirenler çığ gibi artıyor. Yolda kalan, yolunu kaybeden, bir yol arayan ve bir çıkmaza sürüklenerek psikolojik dengesini yitirenlerimizin artması da cabası.
Kalbimizin sesine uzak düştüğümüz için bugün kendi gerçeğimizden kopuyor, diğerleriyle anlaşamıyor, kendimize hizmetten muhabbete zaman bulamıyor ve sanal bir hayatın yorgun savaşçılarına dönüşüyoruz. Oysaki insan sırrının mayalandığı ve Yaratıcı’nın evi olan kalbimize yeniden dönmek, kendimize kulak vermek bizi manamızla buluşturur. Bu buluşma ile musibetten kurtularak şükre, karanlıktan ışığa, zordan kolaya, çoraktan yeşile, belki de en önemlisi yalnızlıktan sevgiye yol alırız.
Zira varlığın kalbi, kalbimizin varlığında yer alıyor. İçeriden bir bakış ile varlığın kaynağına ulaşır ve özü ile buluşabiliriz. Özümüze vakıf olmanın yolu kalbimizden geçer çünkü.
Bunun için fesat içinde kararan kalpler, yeniden muhabbetle dolmalı. Kalp dilinin rengi ve ahengi ile yol alan kişi, insan olmanın onuruyla buluşur. Kalbinin seyyahı olanlar, paylaşmanın erdemiyle kemale erer, ümide kanat çırpar, kesintisiz bir güzelliğin bahçesine kavuşur ve huzur bulur.
VATANIN RÜYASI
Şimdi peşine düştüğümüz asıl cevaba gelelim. Kalp dilinin özü de sözü de sevgidir. Gerçek bilginin kaynağı olan kalp dilinin anahtarı sevgidir. İnsan, kalbinin sesiyle âşık olur ve sevgilinin peşine düşer. Kalp dilinin muhabbeti, insanı insan kılar, ben derdini aşıp ötekinin derdiyle tanış olmamızı sağlar. Bu muhabbet kişiyi hem öz vatanın hem coğrafi vatanın rüyasına aşina hale getirir.
Her ne kadar kalp bedenin tacı olsa da kalbine yakın olan bedeninden uzaklaşır. Bütün mesele nereye yakın olduğumuzun farkında olmaktır. Günümüz dünyasında bedenlerinin emrinde bir insan manzarasıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini göz ardı edemeyiz. O halde bedenin emirleriyle ruhun emirlerini dengelemenin yegâne yolu arınmış bir kalptir. Kalbin dili, bedenimizle ruhumuzu, aynı düzlemde buluşturacak ve insanı taraf olmaktan kurtaracaktır. Böylece beden ve madde lehine değişen ve dönüşen insan hayatının yaşam döngüsü yeniden kalbin muhabbetiyle dolacaktır.
İnsan zihninin giderek dağıldığı, bilincin giderek bulanık bir hal aldığı, sanal ortamların yönlendirdiği algılarımızın gerçekten uzaklaştığı, haksız bir rekabetin ve kazanmanın hüküm sürdüğü, bireyselliğin yükselişinden bütüne yabancılaştığımız ve nihayet gerçek sevgiye hasret kaldığımız bir zamanda yeni bir sese, kalbimizin sesine ihtiyacımız var. O ses ki kalplerin sahibine yeniden yolcu olmamızı sağlayacaktır.