Zaman zaman köşemde, televizyon yayınları ile ilgili yazılar yazdığım oluyor.
Uzun yıllar televizyon eleştirisi yapmanın alışkanlığından olsa, bu çok keyif alarak yaptığım işi köşeme taşıyorum. Bazan yazacak pek fazla bir şey olmuyor. Televizyon yayınlarını taşıyan, yazılmaya değer pek fazla program olmayınca televizyon eleştirisi yazmak pek içimden gelmiyor.
Hele, oldukça uzun zamandan beri sırtını birkaç dizinin izlenme oranlarına dayayan bir çok kanalda, doğal olarak saat doldurmak için tekrarlar da iyice çoğalınca yazacak bir şey bulamıyorsunuz.
Televizyonlar da programlarında eskisi kadar seçici davranmıyorlar. Bazı gerekçelerin ortaya çıkardığı, sadece yüksek, abartılı bütçe ve oyuncu kadrolarının dışında kalite açısından pek de çizgi üstü olmayan diziler var ama, onlarda günübirlik yazılan basit senaryolar nedeniyle izleyicinin sadece zaman geçirmek için izlenen diziler olmasının ötesine gitmiyor.
Bir kaç kanalda saat sekiz civarında bir saatlik özetiyle başlayıp gece yarılarına kadar lastik gibi uzayan ve merak uyandırmaya yönelik saçma, belli ki senaryoları, anlık uydurulmuş garip bölüm son sahneleri ile bir sonraki haftaya taşınan diziler pek de merak uyandıran olmaktan iyice uzaklaştı. Televizyon dizilerinde akıcılığı sağlamak için planlarda doksan saniye kuralının uygulanmasına dikkat edilirdi. Bu kural artık tamamen ortadan kalktı. Çoğu zaman on dakikadan fazla zamana uzayan ve izleyiciyi oldukça sıkan sahneler iyice çoğaldı. Belli ki, anlık heyecan yaratan sahne veya sahneleri uzatarak zamandan kazanma gibi oldukça basit bir yöntem uygulamayı alışkanlık haline getirdiler. Bazen bir iki konu, abartılı sahne uzatan basit, neredeyse toplu taşıma yolculuğu sırasında yazılmış gibi basit kalan senaryo oyunlarıyla uzatılan, artık dizi izleyicisinin de farkında olduğu mantık hatalarıyla dolu diziler giderek çoğalmaya başladı.
Bu tür diziler eskiden, yaz döneminde televizyonların tatil yörelerinde az izlenmesi nedeniyle kısa, basit ve genelde eğlendirmeye yönelik dizilerdi.
Özellikle bir iki yıldır yayınlardaki bu ayırım neredeyse ortadan kalktı. Yaz döneminde başlayan bu diziler diğer dönemlerde de devam etmeye başladı. Doğal olarak da, kışa dönemlik içerikle çekilen bu diziler senaryo oyunlarıyla, zayıf içerik ve kurguları lastik gibi uzatılarak, tatsız diziler olarak yoluna devam ediyor.
Ben, oldum olası, şu “reyting denilen kandırmacalara pek fazla inanmam. Birçok reklam verenin de o şişirilmiş rakamlara pek de bel bağlayarak reklam planlamalarını yaptıklarını sanmıyorum. Bu konuda yaptığım araştırmalarda çıkan sonuç da bunu gösteriyor. Reklam veren genelde izledikleri ve toplumdaki geri dönüş ve etkilerini göreceli olarak takip edebildikleri sonuçlara göre reklam planlaması yapıyorlar.
Bir şeyi göz ardı ederek haksızlık da etmek istemem. Genelde bazı kanallarda yayınlanan haftalık periyottaki dizilerin yükselttiği izlenme oranlarının toplum üzerinde yarattığı etkiyi de yok sayamayız. Özellikle kadın izleyicilerin; şimdi formatları değiştirilerek hala ismi eski evlilik programları olarak anılan programlar, toplumun kanayan yarası olan kayıp ilanlarını takibini yapan neredeyse adli-polisiye hizmetler veren programlar ve son zamanlarda giderek çoğalma eğiliminde olan “yemek yarışması” ve benzeri bazı programlara takıntılarını unutmayalım. Kitle iletişim organlarının yandaş ve muhalif medya olarak ayrıştığı bir dönemde bu sözünü ettiğim programlar ve bir iki ana haber, haber yorum programları haricinde diğer programların izlenme oranları konusunda çok etkili olduğunu söyleyemeyiz.
Eskiden birbirine benzer formatta bir kaç televizyon kanalında özellikle hafta sonları yayınlanan, adına magazin denen, kimlik zaafına uğrayan bu programlar eski izlenme oranlarının çok gerisinde seyrediyorlar. O programları izleyenlere eskisi kadar rastlanmıyor dersem abartmamış olurum.
Kısacası televizyon izleyicisi kanmıyor atık.