Sınıfların çatışması, işçilerin çatışması, üretim faktörlerinin çatışması, yatırımcıların çatışması, sermaye piyasası aktörlerinin çatışması derken kapitalizmin sosyalizmden davranışsal iktisada kadar fraksiyonları da böylece türetilmiştir.
İktisadi fenomenler bilinen tarihin en eski dönemlerinden bu yana entelektüel tartışma konusu olagelmiştir. Habil – Kabil arasındaki hadise dahi zekat performansı gibi iktisadi yönü de bulunan ilişkilerden beslenmiştir. Üstelik bu hadise rekabetçi yaklaşımın ilk örneği olarak kapitalizmin paradigmasını belli ettiği birinci köşetaşı olmuştur. Türlerin varlığını “rekabete” (sizin anladığınız rekabetten çok çatışmaya) yaslayan bilimsel çalışmalar da kapitalizmin ihtiyacı olan referansları yeterli ölçüde oluşturmuştur. Böylece dünya cari iktisadi paradigmasına yerleşmiştir.
Sınıfların çatışması, işçilerin çatışması, üretim faktörlerinin çatışması, yatırımcıların çatışması, sermaye piyasası aktörlerinin çatışması derken kapitalizmin sosyalizmden davranışsal iktisada kadar fraksiyonları da böylece türetilmiştir. Ademoğlu kızgın fırın, kapitalizm mercimektir yani…
Bu süreçte ekonomi, entelektüel derinliğini her zamankinden daha fazla artırdığı dönemler görmüştür. Bugünse ekonomi ilmi finans kapitalin emrine verilmiş ekonometrik araştırmaların kısıtlayıcı, sığ, kuru ve verimsiz alanına dönüştürülmüştür.
Üstelik ana akım ekonomi kuramının paradigmasını yasladığı çatışmacı rekabet, bilim sahasında tahtını kaybetmiştir. Önceki tüm tartışmalar bir yana Kropotkin’le “modern ekonomi” literatürüne girdiğini söyleyebileceğimiz “dayanışmanın”, türlerin sürdürülebilirliğinin ana dinamiği olarak konumlandığı bir farkındalık başlamıştır. Başlamıştır ama henüz ekonomi içinde tutarlı biçimde işlenememiştir.
Ta ki İslam ekonomisi iktisat ilmine yeniden entelektüel derinlik kazandırana kadar. İlk iktisadi teorilerin kaynağı olan İslam’ın, dayanışma paradigmasından ekonomiyi yeniden yorumlamamıza imkan vermesi ilim alanında uzun bir aradan sonra ilk defa gerçek bir kuramsal ve kurumsal bir alternatif çıkmasını sağlamıştır. İslam iktisadı kapitalizmin tıkandığı dönemde işte bu yüzden gerçekten ilgi toplamıştır.
Dünyanın sıkıştığı bir dönemde yaklaşımıyla fenomenleri tek bir türün değil, türlerin ve çevrenin sürdürülebilirliği üzerinden yoruma açabileceğimizi göstermiştir. Tek bir bireyin değil, toplumun menfaatleri üzerinden meseleleri tartışabileceğimizi göstermiştir. Toplumun sorumluluklarını devlete transfer etmeden çözümlemeler getirilebileceğini de göstermiştir. Bunu kapitalizmin son 400 yıllık yükselişinden bu yana başaran olmamıştır.
İslam ekonomisi, özetle; dayanışma paradigmasından iktisadi fenomenlerin yeniden bir okumasıdır. Çok özgündür, iktisadı hiç olmadığı kadar ilmi bir tartışma alanına çevirmek fırsatıdır. (Bu fırsatın daha geniş detaylarına bakmaya haftaya devam edeceğiz.)