Diş hekimine gidip geliyorum, yaklaşık bir haftadır.
Diş hekimine gidip geliyorum, yaklaşık bir haftadır.
İşim zor.
Metro ile gidip geliyorum.
Metro asansörüne biniyorum, metro dolu, kadınlar sıkış tıkış.
Kadınlar birbirine vücut vücuda sokulmuş.
Kafalar, ağızlar, vücutlar, birbirine bir karış mesafede.
Hiç rahatsız değiller, gülümsüyorlar.
Ben ise çok rahatsızım.
Ve diyorum ki..
Çok doldu asansör, sayı fazlalaştı, tehlikeli, belli sayının üzerinde binilmez, hem de hava sıcak ter var, kokusu var, rahatsız olmuyor musunuz diyorum.
Kadının biri, tesettürlü, uzun da elbise giymiş.
Biz diyor, "birbirimizden hiç rahatsız olmayız, sizin gibiler her şeyden rahatsız olur" diyor.
Dan diye, kafama taş düşüyor sanki.
Doğru söylüyor.
Üstelik haklı.
Önce istesek de istemesek de, sevsek de sevmesek de....
Sizin gibiler, bizim gibiler var.
Bakıyorum, anında düşünüyorum, haklı kadın.
Bizim gibiler her şeyden rahatsız olur.
Kalabalıktan, yakınlıktan, birbirine değmekten, dirsek temasından, vücut temasından, ağız kokusundan, başkalarının çocuklarından, her şeyden rahatsız oluruz.
Ter kokusu, ağız kokusu bitirir bizi.
Hatta ilişkimizi.
Peki bu bacılarımız, tüm bu yakındığım, şikayet ettiğim şeylerden niye rahatsız değil?
Metroda, kadının yanında bir çocuk, kucağında bir çocuk devamlı hareket halinde, yorucu, ama anne hiç rahatsız değil, çocuğunun kolunu ısırıp, öpüp duruyor.
Annenin yanında oturan gurup arkadaşları da hiç rahatsız değil.
Güle oynaya asansör, güle oynaya, daralmadan bunalmadan metro yolculuğu yapıyorlar.
Mitingleri düşünüyorum...
15 Temmuz sonrası vatanı bekleyen meydanları düşünüyorum.
O sabırlı, inançlı insanları düşünüyorum.
Bayramda otobüs garajları ve kalabalıkları düşünüyorum.
Hep kalabalıklar, hep birbirlerine sokuluyorlar, hep dokunuyorlar ve hep şikayet etmiyorlar.
Kalabalıklar, vücut temasları, ağız yakınlıkları, omuzlarında çocuklar, o sıcakta ter...
Ne güzel her şey razı, her şeye rıza gösteren, insan gibi insan inanmış insanlar.
Razı olmak, rıza göstermek.
İnsanlığın en şahane tarifi, sizler.
Ne kadar şanslılar, tahammül zorunluluğu olmadan bildikleri ve inandıkları bu.
Şikayet etmiyorlar, birbirlerini seviyorlar, gizli gönül bağları var sanki.
İnsan, ilk ekmek aldığı fırının kokusunu unutmazmış..
Hepsi, sanki ilk ekmeği, aynı fırından yemiş ve sıcaklığına, kokusuna ortak olmuş gibi.
Biz ise...
Ne fırını ne ekmeği.
Devamlı diyetteyiz !
İnsanlık diyeti, sevgi diyeti, tahammül diyeti.
Funda'ya takılanlar...
... İstanbul'da 38 yaşında iki çocuk babası, terzi, kocaman bir adam, 13 yaşında kız çocuğuna cinsel tacizde bulunuyor. Kız karne alıyor, bu adam, iş yerine ne alaka ise, kızı çağırıyor, çay ısmarlıyor ve sonra tacizde bulunuyor. Kız ailesine anlatıyor ve ailesi dava açıyor. Dava görülürken adamın savunma için söylediklerini hiç yazmayacağım, yalan dolan belli.. Hakimin sorması gereken "sen elalemin kızına karne için niye bozuk para veriyorsun, niye dükkanına çağırıyorsun ki” olmalıyken, "Mağdur, olaya kötü hayallerini monte edebilir" diye, o tacizci adama beraat kararı veriliyor. Bu yerel mahkemenin verdiği, kötü hayalli karar, bir üst mahkeme tarafından bozuluyor. Yani beraat veren hakimin kötü montaji uygun olmuyor.. Çok ayıp hakim bey.
... Bir gurup iş adamı tatil için gittiği Mikanos adasında, şişe şişe şampanya patlatmışlar.. Kafalar iyi olunca başka bir Türk gurubu, onlar da kafayı bulunca tartışmışlar, yumruk yumruğa girmişler. Koca koca iş adamları, karılarından saklayarak gittiği bu tatilde rezil oluyorlar. Karılarından saklı, bronz olarak döneceğin tatili ne kadar saklayabilirsin ki.. Bence karıları biliyordur, mutlaka buna göz yummanın bedelini alıyorlardır. Adam razı , kadın razı... Yalanı bize olsun, bizden de razı.