Son dönemde olan biteni medya, artı içinde bulunmadığım sosyal medya üzerinden okuyunca yazmamın periyodunu da aksatmamak adına hadi başlayalım saçmalarıma!
Kimseye gazetecilik dersi verecek değilim.
İstisnalar hariç!
Kaldı ki bu konuda yetkin olmadığım gibi haddimi de bilirim.
Evrensel basın meslek ilkeleri ortada.
Kendine gazeteciyim diyen okusun, öğrensin.
***
Son dönemde olan biteni medya, artı içinde bulunmadığım sosyal medya üzerinden okuyunca yazmamın periyodunu da aksatmamak adına hadi başlayalım saçmalarıma!
***
Basının dördüncü kuvvet, çalışanlarının da muteber olduğu dönemlerde başladım ben mesleğe.
Rakamsal değeri önemsiz, çok seneler önce anlayacağınız.
Çok şükür ki gazeteci olarak da emekli oldum yakın zamanda.
Mesleğimi yaparken ilkem hep önce insan oldu.
‘Önce insanım, sonra gazeteci’ sözü de düsturum.
***
Geçmişte bazı ortak dostlarımızdan duysam da inşaat işçiliğinden devşirme sözde gazetecilerin kendilerine atfederek söylediği üzere gazeteciliği birilerinden de öğrenmedim.
Okulunu okumadığım bu meslekte ustam da olmadı benim.
Kimse gazeteciliği öğretmedi bana anlayacağınız.
‘Tırnaklarımla kazıya kazıya’ derler ya tam da öylesine bir gazetecilik oldu yaptığım.
***
Hiçbir gazetede, televizyonda ne kadar maaş vereceksiniz diyerek işe başlamadım.
Hiçbir zaman yüksek ücretlerle de çalışmadım bu meslekte.
Ne takdir ederlerse yaptığım işe ona razı oldum.
Gazetecilik yaparken sadece gazetecilik yaptım bunca yılda.
Gazeteci kimliğimle akçeli işlere de asla tevessül etmedim.
Şu kadarını söyleyeyim ‘Mustafa Yaşar gazeteci kimliğiyle para karşılığı…’ diye başlayan noktalı yerlere her türlü mesnetsiz iddianın yazılabileceği bir ahlaksızlığın, düzenin içinde olmadım ömrümce.
Spor medyasında çokça görülen amigolardan, sahibinin seslerinden, reyting uğruna her şeyi mübah görenlerden de hiç olmadım.
Bunlar en büyük gururumdur.
Şükürler olsun.
***
Zor günlerden geçiyoruz.
Acımız büyük.
Ben bu satırları yazacak gücü anca kendimde bulurken; yazdıklarını kendi ve birkaç yakını dışında kimsenin okumadığı sözde gazeteciler onlarca kez hem de çarşaf, çarşaf yine sözde yazılar kaleme aldılar köşe gönderlerinde!
Kendinde olduğu şüpheli akıllarıyla akıl verenler, ahkam kesenler sürekli bir yerlere yanladılar yine.
Fütursuzca.
Sosyal medya gazetecilerini ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Gündem kumkumaları önce insan, sonra da gazeteci olamadıkları için deprem ve acısı üzerinden birçoğu kişisel PR’ları adına öylesine çirkinleştiler ki her şeyden çok önemsedikleri o hesaplarında, inanın onlar adına ben utandım.
***
Farkındayım.
İlk bakışta daldan, dala atladığım, ‘ben’ özneli, bir o kadar da mesaj kaygılı bir yazı oldu şu ana kadar okuduklarınız.
Ama dedim ya.
Zor günlerden geçiyoruz ülkece.
Böyle bir günde yazı yazmakta en azından benim için bir o kadar zorken meşrebimce bir şeyler anlatmaya, bir şeylere dikkat çekmeye çalışıyorum sizlere.
Şimdi bu yazıya ‘Ben 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde…’
diye başlar ve o acı günlerde yaşadıklarımdan dem vurarak bugüne dair de
çıkarımlarda bulunabilir mesela spor camiasının yaptıkları, yapamadıklarına değinebilirdim ama nedense ben de birikenlerin öne çıkanı okumakta olduğunuz bu satırlar oldu.
Daha söyleyecek çok sözüm var aslında.
Ancak hem ruhen zordayım, hem de yerimiz kısıtlı!
Şu kadarını söyleyeyim ve bitireyim.
Bu zor, acılı günlerde.
Kendilerini olmadığı halde gazeteciyim diye lanse edenlerden…
Gazeteci kimliğiyle her türlü dalavereyi çevirenlerden…
Ve onların yazdıkları, söyledikleri, hadi şunu da diyeyim tweet’ledikleri üzerinden okumayın lütfen olan biteni.
Neden mi?
Çünkü bahsettiklerimin hepsi hubris sendromlu.
Hiçbirinin derdi bu ülke, ülkenin insanı, yaşadıkları, sorunları değil.
Bu karakterlerin hepsi ama hepsi kişisel menfaatlerinin peşinde.
Kimi yazarak, kimi konuşarak, kimi tweet’leyerek yapıyor bunu.
Ve son tahlilde hepsi gazeteci kimliğine sığınarak.
Önce insan olamayanın, sözde gazeteci olanından ne beklersiniz ki?