Bir Padişah bir yanlış gördüğü zaman devletin bütünlüğü için o yanlışı yapan kişiye ceza verir.
“Hayır ve şer” bu dünyaya göre olan iki kavramdır, Allah indinde “hayır ve şer” yoktur, her şey “hayırdır”. Hz. Mevlana Fihi-Ma-Fih’te bir hikaye ile şöyle anlatıyor;
Bir Padişah bir yanlış gördüğü zaman devletin bütünlüğü için o yanlışı yapan kişiye ceza verir. Padişah için bu çok “hayırlı” bir şeydir çünkü devletin bütünlüğünü sağlar ama o ceza gören insan için bu çok “şerli” bir hadisedir. O halde “hayır ve şer” nereden baktığınla alakalı, her şeyin hakkımızda “hayırlı” olduğunu düşünen için “her şer bir hayırdır”.
Mesela hastalıklarımızın düzelmesi için aldığımız antibiyotik, son derece acı veren, sıkıntı veren, mide bozan, insanı rahatsız eden bir hap olmasına rağmen; sonuçta insanı sıhhate kavuşturur. Dolayısıyla acı gibi gözüken birçok şey sonuç itibariyle insanı hayra ve güzelliğe iletiyorsa; o, şerrin hayra dönüşmesidir.
Bazen de bize hayır gibi gelen birçok şey, mesela istediklerimize kavuşmak, bazı şeylere sahip olmak; başımıza çok büyük felaketler getirir.
Dolayısıyla Allah indinde her şey hayır olmasına rağmen, bize acı ve sıkıntı verecek, tahammül edemeyeceğimiz çok büyük ıstıraplar vermemesi için dua etmemiz lazım ve “Küçük şeylerle bizi inşallah terbiye etsin” diye dua etmemiz lazım. Yani “Kat-i hayır ve kat-i şer” yoktur, hayır ve şer dünyevî iki özelliktir.
Biz bazen şerlerin sonucundaki hayrı görmediğimiz için, ancak dua vasıtasıyla Allah bize onu hissettirir. Onun için biz, sıkıntı ve bela gelen şeylerden memnun olma kabiliyetini bir tek şekilde elde edebiliriz: Allah aşkıyla. İnsan sevdiğinden gelen hiçbir şeyi yanlış, abes ve çirkin görmez; ondan memnuniyet duyar. Nasıl bir hanımefendi gece uyandırıldığında, ertesi gün için çok büyük sıkıntı duyar ve günü nasıl geçireceğini düşünürken; aynı hanımefendi çocuğu olup ta evlâdı tarafından gece uyandırılıyorsa, “Çok şükür, evlâdımı beslemek için uyandırıldım bu gece” diye zevk duyar.
İşte şer gibi gözüken hareket evlat tarafından gelince zevke nasıl çevriliyorsa; Allah aşkı bir vücuda yerleştiği zaman şer gibi gözüken her şey hayırlı gelir. Çünkü o, sevgiliden gelmiş bir selam gibi gözükür.
İşte bu tevekkül iki şekilde oluşur; bir kere aşkın çoğalması lazım bunun için de mutlaka Allah’ı tanımak gerekir. İlmin çoğaltılması lazım; onun için de gayret lazım. Bizim zaten gösterebileceğimiz en büyük güç, gayrettir; sonuçları Allah verir.
İnsanın tanımadığı bir şeyi sevmesi ve ona âşık olması mümkün değildir. Herkeste bir “Allah” fikri var ve Allah’ın ne kadar sevgi dolu, affedici, kucaklayıcı ve yaratmakla kalmayıp devamlı kuluna tenezzül ettiğini, devamlı kulu ile olduğunu ve her yerden ona bir haber yolladığını insan idrak etmeye başlarsa; o zaman zaten “Şer” diye bir şey insan vücudunda kalmaz.
“Tevekkül” zaten olayların hakikatinden kalben memnun olmaktır. Ama vücûden “Şer” gibi gözüken hadiselerle kendi nefsimiz için değil; vatan, millet için yahut din adına mücadele etmek şarttır. Çünkü zalimin zulmüne eşlik edemeyiz, orada mücadele de bizim gayretimizdir… Allah’ın hoşuna gider.
Ama kalben bilmeliyiz ki; her yerden ve her şeyden tecellî eden Allah’tır. İnsan, kalbî itirazı terk ettiği zaman; vücudî itirazı da nefsanî olmaz, o zaman bu mücadele de muvaffak olur.
İsra Suresinde Allahu Teâla şöyle diyor: “İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder”
İnsanın şerre duası; gayretiyle şerri davet etmesidir. “Dua” dan kasıt; Allah’ın yardımını dilemektir, ama insan farkında olmadan kendi için bazı şeyler ister fakat o istediği şeyler onun felaketine sebep olur. Zira sahip olduğumuz her şeyin bizi cehenneme götüreceğini… “Benim” dediğimiz her şeyin, bize cehennem kapılarını açacağını idrak etmeliyiz.
Cehennemin kapıcısının adı “Mâlik” tir. Bunun için mâlik olduğunu zannettiğin her şey, sende sıkıntı ve bela yaratır. Ama insanlar dualarının çoğunu, bazı şeylere mâlik olmak için yaparlar; onun için şerre talip olurlar.
O halde hayra da şerre de talip olan, bizim hareketlerimizdir. Eğer raptolursak yaratıcımıza, o zaman isteklerimizi manevî yöne çeviririz; o zaman da şerre talip olmamış oluruz.
O zaman insanlar gene de talep ederken; Cemâlullah’ı, Allah’ın cemâli isimleriyle terbiye olmayı ve çekemeyecekleri ıstırap ve sıkıntıları talep etmemeyi tercih etmelidirler. Dünyevî isteklerden çok, manevî istekler istenmelidir. En çok ta Allah’ı ezel aleminde görebilmek ve O’nunla olmak niyazıyla dua etmek lazım. Vesselam.