Türkiye coğrafyası Kuzey Yarımküre'de bulunmakta olup, jeopolitik bir konuma sahiptir. Dünya üzerinde iklim geçişlerinin en dengeli olduğu bu coğrafya tüm dünyada Anadolu olarak bilinir.
Türkiye coğrafyası Kuzey Yarımküre’de bulunmakta olup, jeopolitik bir konuma sahiptir. Dünya üzerinde iklim geçişlerinin en dengeli olduğu bu coğrafya tüm dünyada Anadolu olarak bilinir.
Anadolu ismi sadece bir coğrafya ismi değildir. Anadolu ismi aslında kültürel değer de taşımakta olup, çok renklidir. Orta Asya’dan Balkanlara, Kafkaslardan Orta Doğu’ya kadar pek çok halk bu kültürün oluşmasında pay sahibidir. Tüm bu değerlerin ışığında yaşadığımız coğrafya başlı başına bir kıta gibidir aslında.
Bu coğrafyada yaşayan insanlar yıl içerisinde doğa olaylarını gözlemleyip, bu gözleme göre bir yaşayış şekli ortaya çıkarmışlardır. Bu gözlemlerin ışığında doğa olayları bir takvime bağlanmıştır. Tarım ve hayvancılıkla geçinen bir toplum için doğa şartları çok önemlidir.
Rumi takvim
Rumi Takvimi’ne göre yılda iki mevsim vardır. 8 Kasım ile 5 Mayıs tarihleri arasındaki 179 gün Kasım (Kış) günleri olarak bilinir. 6 Mayıs ile 7 Kasım tarihleri arasındaki 186 gün ise Hızır (Yaz) günleri olarak isimlendirilir. Kış mevsimi kendi içerisinde de çeşitli iklim zamanlarına bölünmüştür. 22 Aralık ile 31 Ocak tarihleri arasında süren kırk günlük bu dönem Erbain (kelime anlamı ‘kırk’tır) olarak isimlendirilmiştir. 1 Şubat ile 20 Mart arasında geçen elli günlük sürenin ismi ise Hamsin (kelime anlamı ‘elli’dir) olarak adlandırılır.
Ay isimleri
14 Ocak ile 13 Şubat arasında geçen bir aylık süre ‘Zemheri’ ayıdır. 14 Şubat ile 13 Mart arası ‘Göcük’ ay olarak isimlendirilmiştir. 14 Mart ile 13 Nisan ‘Mart’ ayı olarak isimlendirilirken, 14 Nisan ile 13 Mayıs arası ‘Abrul’ ayı olarak isimlendirilmiştir. 14 Mayıs-13 Haziran ‘Mayıs’ ayı, 14 Haziran-13 Temmuz ‘Kiraz’ ayı, 14 Temmuz-13 Ağustos ise ‘Orak’ ayıdır. 14 Ağustos-13 Eylül arası ‘Ağustos’ ayıdır. 14 Eylül-13 Ekim arası ‘İlk Güz’, 14 Ekim-13 Kasım arası ‘Orta Güz’, 14 Kasım-13 Aralık arası da ‘Son Güz’ ayıdır. 14 Aralık-13 Ocak arası ise ‘Karakış’ ayıdır.
Cemre ne demektir?
Cemre kelimesinin anlamı için kimi kaynaklarda Arapça ‘kor halinde ateş’ olduğu yazılıdır. Ben bu konuda şüpheliyim. Cemre kelimesinin anlamı üzerine araştırma yapmamız gerekiyor. Özellikle dil bilimciler bu konuda bir çalışma yapmalı diye düşünüyorum. Dil bayraktır, dilini kaybeden toplumlar yok olmaya mahkûmdur. Cemre aslında, kış döneminin sonunda, doğanın bir denge içerisinde çeşitli dönemlerde ısınmaya başlamasıdır. Bu dönem üç tane yedi günden oluşan bir döngüdür.
Doğaya düşen cemreler
Birinci cemre, havaya 20 Şubat’ta düşer, havalar ısınmaya başlar. İkinci cemre ise suya 27 Şubat’ta düşer, sular ısınır. Üçüncü ve son cemre ise 6 Mart’ta toprağa düşer ve doğada 7’şer günden periyodik olarak toplamda 21 günlük bir zaman diliminde tabiat uyanmaya başlar. İki tane 7 günlük zaman diliminden sonra da nevruz gelir ve ilkbahar mevsimi başlar. Tabiat bu döngüsünü 5 tane 7 günlük bir zaman diliminde yani 35 günde tamamlar. Yani doğadaki tüm iklim değişiklikleri bir döngü içerisinde, belirli bir hızda gerçekleşmektedir.
Akçaylı Elmacıların Türküsü
Sözün cemreden açıldığı zamanlarda tanışma şerefine nail olduğum şair Metin Demirtaş ve çok sevdiğim; ‘Akçaylı Elmacıların Türküsü’ isimli şiiri gelir aklıma. Elmalı Ovası’nı en iyi şekilde tanıyan ve ilçeye bağlı Akçay Beldesi doğumlu şair Metin Demirtaş, ‘Hançer ve Lirik’ isimli şiir kitabında (Onur Yayınları 1. Baskı 1984) bölgeyi ‘Akçaylı Elmacıların Türküsü’ şiirinde şu şekilde anlatmış:
İlk cemreler düşer
Küçülür dağların yorganı
Uyanır uykusundan ağaçlar
Derelerde hayıt kokulu
Taze kar suları
Şıvga kızların göğüsleriyle
Kabarır ilk gözler
Açar yıldızı dal uçlarında
İlk çiçekler
Bismillah
Başlar elmacıların korkulu günleri
Hava koklanır, ayaz kollanır
Karacaoğlan düşer dillere
“Arılar da konmaz oldu pürene”
Ve de elma çiçeklerine
“Övsek mi?”
“Sövsek mi? Bu ilaçları icat edene”
Mart dokuzu geçilir
Ebrunun beşi altısı ve yedisinde
Karartır yürekleri
Tezli’den esen setçe bir yel
Fukura babam hep derdi
“Ya ondurur, ya dondurur bu Tezli’nin özgeri”
Bir bulut ağar Akdağ üstünden
Bir çöğür söken fırtına
Yandım Allah!
Gelen yağmur mu, dolu mu?
Nazlanma hadi de Allah
Doluysa
Heder olmuştur emekler
Düğünler kalır bir başka hasada
Solar sandıklarda çeyizler
Kızlar bir düğüm daha atar
Fesleğen kokan
Naftalinli bohçalarına
Cırık kuşları gelmez olur, uçar su uçmaz
Savulur ama tat vermez
Alakepeli’den esen yel
Davulcu isteksiz döver davulu
Zurna zırt der, havanın en keyifli yerinde
Al yazma Zeybeği diz vurmaz olur yere.