Gözlük icat edilmeden önce birçok kişi için dünya ve kelimeler çok bulanıktı.
Türk Dil Kurumu gözlüğü şu şekilde tanımlar: "Görme bozukluğu olan bir kimsenin gözlerinin daha iyi görmesine veya gözleri korumaya yarayan, bir çerçeveye yerleştirilmiş çift camdan oluşan araç".
Gözlük icat edilmeden önce birçok kişi için dünya ve kelimeler çok bulanıktı. Yakın ve uzak görüş bozukluğu ve astigmatınız var ise toplum içinde gerçekten çok talihsiz olarak adlandırılıyordunuz. Hepimizin kadın erkek günlük hayatımızdaki en önemli aksesuarımızdan biri olan ve her yaştan birçok kişinin günlük hayatını konforlu bir şekilde sürdürebilmesi için muhakkak gerekli olan gözlük şüphesiz bizler için çok önemli bir buluştur.
Lensler eski zamanlarda parşömenlerde delik açmak, yaraları yakmak ve balmumu tabletlerinden gelen harfleri silmek için kullanılıyordu. Merceklerin yazıyı büyütmek için kullanıldığı ilk olarak MS 1000 yılından sonra görülmüştür. Okuma taşları olarak bilinen ve harfleri büyültmek için yazıların üzerine yerleştirilerek kullanılan bu lensler modern büyüteçlerin öncüsü olmuştur.
Birkaç yüz yıl sonra, 1268 ve 1289 arasında (13.yy’da), ilk takılabilir gözlük çifti İtalya'da geliştirildi. İlk gözlük, bir çerçeve ile çevrili basit bir dışbükey kuvars taşı veya kristal çifti, her taş için bir sap, kulplar bir perçinle birbirine bağlanmış ve gözlükler burun üzerinde dengelenmiş veya yüzün önünde tutulmuş şekildeydi. İlk gözlüklerin mercekleri konveks, yani dışbükeydi ve sadece yakını görme problemi olanların işlerine yarıyordu. Uzağı görme sorunu olanların derdine çare olacak konkav (içbükey) merceklerin üretilmesi için yüzyıl geçmesi gerekecekti. Görüldüğü gibi gözlüğün tarih içindeki gelişmesi oldukça yavaştır. Uzağı görme sorununu yani miyopluğu düzeltecek merceklerin ancak 15. yüzyılda yapılabilmesinin sebebi o tarihlerde, gözlüğün daha çok yakını okuma amaçlı kullanılması, uzağı görememenin o kadar önemsenmemesi ve içbükey merceklerin imalinin daha zor ve pahalı olmalarıydı.
1600’lü yıllardan sonra İspanya'da icat edilen gözlük sapları kulakların etrafına dolanan çerçevelere bağlı ipler veya teller şeklindeydi. Çinliler, çerçevelerin bu versiyonunu, dizelere ağırlık takarak değiştirmiş, böylece kulakların arkasındaki bölümü dengelemişlerdir.
Günümüzde kullanılan sert çerçeve kolları ve saplar, İngiliz gözlükçü Edward Scarlett tarafından 1730 yılında icat edildi. Yan kısımların olmadığı ilk tasarımların burnun üzerinde tutulması gerekiyordu. Daha fakir insanların camları deri, tahta, boynuz, kemik ve hatta hafif çeliğe monte edilirken, kaymak tabaka altın ya da gümüş çerçeveler kullanıyordu. Yüzyıllar boyunca kimse gözlükleri yerinde tutmak için iyi bir yol bulamadı. İspanyol gözlük üreticileri çerçevelere kulakların üzerine sarılabilecek ipek kurdeleler bağladı. Çinliler ise kurdelelerin ucuna küçük ağırlıklar ekledi. 1730’a gelindiğinde İngiliz alet üreticisi Edward Scarlett, bükülmez sapları olan gözlükleri tasarladı.
Tarihte Benjamin Franklin bir süre yanında yakın görüş için ve uzak görüş için olmak üzere iki çift gözlük taşıdı. Gözlüğünü sürekli değiştirmek zorunda kaldığı için sinirleniyordu ve nihayet her çiftin merceklerini yarıya indirdi ve her birinin iki yarısını bir çerçeve içinde birleştirdi. Böylece, bifokal (çift odaklı) gözlükler 1780’lerde icat edildi ve trifokal (üç odaklı) gözlükler onu takip etti.
İlk gözlük Mağazası Francis Mc Allister tarafından Philadelphia'da 1783 yılında açıldı. Gözlükçü dükkânındaki gözlükleri bir sepetin içine dolduruyor ve müşteriler de buradan tek tek deneyerek gözlerine uygun geleni seçip alıyordu. Gözlükler değişen tasarımları modelleri malzemeleri ve renkleri ile günümüze kadar geldi. Kırılmaya karşı dayanıklı, esneyebilen gözlükler, kemik (asetat) gözlükler, nilör ve çerçevesiz gözlükler çeşitleri günümüze kadar geldi.
Teknoloji’nin geldiği seviyeye bakarsak gözlük icadı o kadar da mucize değilmiş gibi algılanabilir ancak gözlük hiç icat edilmeseydi teknoloji buraya kadar gelebilir miydi?