"Yıllar önceyi hatırlıyorum... Ne çok korkardık bu topraklardan! Silahlı şiddet düşkünü insanların gezdiği ve beğenmediğini öldürdüğü bu sokaklara ait kareler film şeridi gibi zihnimizden hızla akıp geçerdi...
Ve derken günlerden bir gün yolum bu topraklara düştü.
‘Ömür boyu tereddüt ile yaşamaktansa korkuları ile yüzleşmeli insan’
Eeeee hani elinde silahlı, asıp kesen, Türkiye ve Türklerin düşmanı insanlar? Bu topraklarda büyük yatırımları yapanların büyük kısmı Türkler. Kimse gelmeyince buralar ‘sadece’ kime kalacak?”
Ortadoğu ve Bölgesel Kürt Yönetimi topraklarına ilk adım attığım yıllarda yukarıda sarf ettiğim duygulara köşe yazılarımda fazlasıyla yer vermiştim. Oturduğu yerden hiç görmediği yerler, insanlar, kültürler hakkında cümleler sarf edip kalemi ile kültürler arasındaki dostluk köprülerini yıkmaya meraklı ne çok insan varmış meğer! Ne yazık ki yıllarca Türkiye’ye bu insanlar otorite olarak kabul ettirilmiş ve okutturulmuş!
Bu durumun iki sebebi vardı elbette. Birincisi en kolayı ‘masa başı yazarlığı.’ Şehirleri görmeden, izlemeden, kokusunu içine çekmeden, sokaklarının tozunu yutmadan, insanları ile sohbet etmeden en uçta cümleleri sarf etmeyi hiçbir zaman doğru bulmadım ve artık okurlar da doğru bulmuyor, itibar etmiyor...’
İkincisi ve en tehlikelisi de art niyetle insanları birbirinden koparmak niyetiyle kullanılan kalemler! Teknolojinin gelişmesi ve insanların bilinçlenmesi ile bu durumlara kimsenin artık itibar etmemesi sevindirici.
İlk kitabımın lansmanı, kurum ve dost ziyaretleri sebepleri ile bölgeyi gözlemlemek adına aylar sonra Bölgesel Kürt Yönetimi topraklarındayım... Birkaç yıldır her gelişimde olumlu yönde büyük ilerlemeler gözlemliyordum. Irak bütünü ile ekonomik çıtasını her geçen gün daha da yükseltiyor. Uzun zamandır yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle maaşların kesintili ödenmesi önümüzdeki ay itibariyle kalkıyor ve herkes maaşını tam almaya başlayacak.
Bu gelişimde iyileşmenin yansımalarını fazlasıyla gördüm ve mutlu oldum. Çünkü ülkeler; güvenli, huzurlu ve mutlu komşuları ile daha da güç bulur...
Buralardan ‘Türkiye’ye bol selamlar’ eşliğinde aktaracağım çok fazla gözlemim var elbette ve zamanla belli başlıklar ile sizlerle paylaşacağım.
Bugünkü yazımı kasıtlı veya cehaletten kaynaklı yaratılan kültürler arası ‘algı savaşlarına’ ayırdım. Burada yaşanan durumun benzerini Güneydoğu Anadolu Bölgesi de yaşadı yıllarca. Geçmişte medyanın yarattığı ‘korku toprakları’ algısı ile Diyarbakır’a ve Güneydoğu’ya gelmeye korkan dostlarımızın halâ var olduğunu görmek iç acıtıcı. Ulusal medya Güneydoğu’dan sadece şiddet ve terör haberlerini cımbızlayıp aldı. Bunları unutmadık unutmayacağız çünkü bu algıları kırmaktan yana çabamız hep canlı ve güçlü olsun!
Bölgesel Kürt Yönetimi kendilerini ‘negatif ön yargı’ ile kalemine ve diline alan meslektaşlarımızdan yana çok rahatsız biline.
“Bazen Türkiye’den gelen heyetlere eşlik eden öyle öfkeli basın mensupları var ki! Aleni bir şekilde asılsız suçlamaları ile karşılaşsak da Türkiye’ye olan köklü dostluk bağlarımız ve ev sahibi olmanın bilinciyle nezaket içerisinde cevap veriyoruz...” cümlelerini her gelişimde fazlasıyla duyuyorum.
Burada gerçekleştirdiğim sohbetlerde ünlü edebiyatçı Memet Uzun’u bir kez daha hasret dolu cümleler ile yad ettik. Şu iki cümle Türkiye’nin ve bu toprakların gerçeğini, nice Memetlere olan ihtiyacını anlatmaya yetti; “Şu an Türkiye’nin ve bu coğrafyanın Memet Uzun’un yüreğine, huzurlu tebessümüne, insan sevdalısı vefalı yüreğine ne çok ihtiyacı var. Keşke yaşasaydı da varlığı ve kitapları ile gönül köprüleri inşa etmeye devam etseydi...” Keşke yaşasaydı!