Emine Erdoğan bir konferanstaki konuşmasında, "Çevreyle kurulan ilişki ahlak ilişkisidir.
Bugün olduğu kadar gelecek nesillerinde yaşam kalitesinden sorumluyuz.” demişti. Şükürler olsun ki Sayın Emine Erdoğan bu koduna bir hayli hassas. Birçok konferans ve bilinçlendirme toplantılarında bu konunun üstünde durup olabildiğince insanları bilinçlendirmeye çalışıyor. Geri dönüşüm önemini, kullanılan yağların doğada yok olmadığını, poşetlerin, pet şişelerin doğaya verdiği tahribatı ve yıllarca dünyadan yok olmadığını çok kez anlattı. Tüm bu konuşmaları destekleyen güzel bir kararla da 2019 girdik. Marketlerde önümüze kucak kucak verdikleri naylon poşetler bize yetmezdi. Gözümüz doymaz, olmadı evde çöp poşeti de yaparız diye bir tomarını da rulo yapıp alışveriş torbamıza tıkıştırırdık. İşte o poşetler artık paralı oldu. İşin en eğlenceli ve yaratıcı kısmı şimdi başlıyor! Benim yurdum insanı bu karara alışana kadar biliyorum ki biraz söylenecek. Söylenirken de boş boş söylenmeyecek, yaratıcı fikirleri ile markete koşacak. Bize bol kahkahalı ‘’Bizim niye aklımıza gelmedi ki bu.’’ diyeceğimiz bir dolu malzeme çıkaracak. İlk görüntüler sosyal medyaya düştü bile. El arabası, sırt çantası, küçük seyahat çantaları ile alışveriş yapanlar yılın ilk fotoğraflarını paylaştılar. Kanun çıkalı daha bir hafta olmadı ama ilk para iadesi bile yapılmış. Samsun’da bir vatandaş satın aldığı poşet memnun kalmadığı gerekçesi ile para iadesi almış. Bir grupsa her şeyden çok satın aldığı naylon poşettin üstündeki markettin logosuna takmış. Marketten evine kadar o poşeti taşıyacaksa bu bir reklammış. Ve reklamını yaptıkları marketten para almak haklarıymış. Bu büyük reklam bilgisi inşallah en kısa zamanda çevre bilincine dönüşecek. Ve biz huşu içinde file ve bez torbalarımızla alışverişe gideceğiz.
Yeni Cem istemiyoruz
‘’Kaçamak ve 2 Arada, Organize İşler 2, Recep İvedik 6’’ hayat bizi güldürmese de bu filmler bu yıla gülerek girmemize vesile olacaktı. En azından hayallerimiz öyleydi. Ama olmadı. Yine ne düşledik ne oldu. Arka arkaya daha biri vizyondan çıkmadan diğeri girecekti. En çok güldüren komedyeni seçmek için aralarında yarıştırıp oy verecektik. Gişeleri üstünden bahse girecektik. Olmadı! Hatta aralarında kavga ederlerse bir de magazin haberi bize çıkar diye düşünmüştüm. O hepten yıkıldı. Adamlar omuz omuza verip Mars’a kafa tuttular. Valla helal olsun. Bu gerilim ilk Yılmaz Erdoğan ve Mars Group arasında başladı. Yaşanan bilet geliri dağılımı krizine Cem Yılmaz ardında Şahan Gökbakar’da katıldı. Cem Yılmaz çok daha sert ve net. Şahan Gökbakar biraz daha politik bir soğuk savaş içinde. Cem Yılmaz son okuduğumda Mars’a hodri meydan dedi. Sinema biletine 10 lira ve mısırı bedava vererek son noktayı koydu. Şimdilik bu soğuk savaş sosyal medya üzerinden yürüyor. Mars’ın başka Cem Yılmaz’lar çıkar nasıl olsa diyeceğine cepteki Cem ile uzlaşmacı davranması mantıklı olan.
Kötüyüz!
Hepimiz kötüyüz! Şu dillere pelesenk olan ‘’Kötü kalpliler’’ biziz. Kıskanıp, haset eden. Onda neden var? Bende neden yok? Diyen. Ara ara kınadığımız, kızdığımız o kötü biziz. Büyük büyük laflar edip sonra aynısı yapan biziz. Eğri oturup düz konuşmuyoruz. Hep karşıdaki, önümüzdeki, başkasının yaptıklarında gözümüz. Kimse yoğurdum ekşi demiyor. En temiz kalp, vicdanın en üst mertebesi, merhametin en derini konuşanlarda. Sütte leke var, onlarda yok. Hepimizin içinde oturan bir iyi bir kötü var. İnsanız nefsimiz var, istediklerimizin ucu bucağı yok. Devreye o istekler girince gel de yanlış yapma. Hadi kolaysa sustur kötü tarafı. İşin aslı astarı; maalesef her zaman ayağa kalkan, icraata geçen iyi olan olmuyor. Bazen ego, bazen kibir, kimi zamansa ben bilirim devreye girip kötüyü ayağa kaldırıyor. İyi duruyor. İyi susuyor. İyi olan sabırla sırasını bekliyor.