Korku filminin başlangıç jeneriğine yerleştireceğimiz ilk görüntüler; olayın ciddiyetini kavrayamayan acemi bir senaristin canlandırmaya çalıştığı sahnelerin yansıtılması gibiydi. Daha önceleri yaşanmış bir örneği de yoktu.
Kaç gündür düşünüyorum.
Bugüne gelinceye kadar neler yaşamışız. Akılda kalan fotoğraflardan bir film oluşturmaya çalışsak ortaya nasıl bir film çıkar. Pek canlandıramadım ama, o hep heyecan yaratan korku filmlerinin pek de farklısı olmazdı.
Korku filminin başlangıç jeneriğine yerleştireceğimiz ilk görüntüler; olayın ciddiyetini kavrayamayan acemi bir senaristin canlandırmaya çalıştığı sahnelerin yansıtılması gibiydi. Daha önceleri yaşanmış bir örneği de yoktu.
Var olanlarından birkaçı, yaşattıklarıyla gündemde yer almıştı ama, bu dönemde yaşadığımız kadar üzerimize çöreklenen, “korku tüneli”ne benzeyen bir durumla karşılaşmamıştık.
O nedenledir ki, Mart ayının ortalarında ilk vefat olayıyla başlayan koronavirus serüveni, sonraki her gün arttı, kısa sürede hızla yayıldı. Vaka sayısı giderek artmaya, Çin’den başlayarak batıya doğru yayıldı. İtalya, Almanya derken Avrupa’daki yayılma işin ciddiyetini iyice ortaya çıkardı.
Nisan ayı, belki de endişelerin en çok yaşandığı, travmaya dönüşmeye başladığı aydı. Vaka sayısı, entube olan ve yoğun bakımda yatan hasta sayıları giderek artmaya başladı. Konu tüm kitle iletişim organlarının yayın kuşaklarının birinci sırasına yerleşti. Televizyon ekranlarının gündemi koronavirüsün dünyada ve ülkemizdeki yaşattıklarıyla doluydu. Ekranlarda uzman görüşlerindeki farklılıkların, toplum üzerindeki olumsuz etkileri giderek farklı yerlere doğru gitmeye başlamıştı. O dönemlerden yansıyan fotoğraflar canlanmış, gündemin belli saatlerinde hayalden gerçeğe dönüşen korku filminin sahneleri oluvermişti. O travmaya dönüşen görüntüler ve seslendirmeleri, günün çoğunda izlemek zorunda kaldığımız bir korku fimi gibiydi.
Mayıs, korku filminin en etkin olduğu dönemdi. Korku artık travma etkisine dönüşmüştü. Salgının başladığı Çin’de vaziyet biraz düzelirken bu kez Avrupa ve oradan başta Amerika olmak üzere dünya ülkelerine yayılıverdi.
Mayıs sonu, Haziran başı; bu dönemin en akılda kalan zamanıdır. Korku artık bir film olmakta çıkmış gerçek yaşamın içindeki bir serüvenin yansımasıydı.
Bu salgın eski yaşananlara benzemiyordu. Çok zor ve toplu bir mücadele gerektiriyordu. Bunu tüm dünya ve bizler geç de olsa anlamıştık. Yapılması gerekenleri yapmalıydık ve yapılması gerekenler, yapıldı, yapılıyor da. Başta Sağık Bakanlığımız ve Bilim Kurulumuz ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
Bu süreçle ilgili olarak, salgının başladığından beri birçok yazı yazdım. Süreci olabildiğince takip etmeye çalıştım. Yaşanan travmadan, vatandaş olarak nasibimize düşeni yaşadık hala da yaşıyoruz. Yaşadığımız travmadan kurtulalım, kendimizi tedavi edelim. Ancak; “normale döndük” kolaycılığına düşmeyelim ama, alışkanlık haline gelen, üzerimize çöreklenen korku filminin yoğun etkisinden de tez kurtulalım.
“Ne eziyetler çektik ve çekmeye de devam edeceğiz. Bu eziyetlere katlanmamızın tek nedeni, “önce sağlık”. Yaşamımızın “olmazsa olmazı” sağlık olduğu konusunda hem fikiriz. Sağlık olmazsa yaşamanın ne anlamı var ki!
Salgın vakalarının hızla ortaya çıkmasının, toplum olarak üzerimizdeki yansımalarından arta kalanları anlatmaya buradaki satırlar yetmeyebilir. Neler yaşadık ve hala neleri yaşamaya devam edeceğiz. Bu konuda, gerekli güven ortamını sağlamalıyız. Dünya ve toplumuzun üzerine çöreklenen bu salgın felekatinde kurtulabilmek için, başta sağlık elemanlarımız olmak üzere, sorunun yönetimi için elinden geleni yapan; Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanımızın çabalarını göz ardı edemeyiz. Sağlık Bakanımızın, salgındaki gelişmeleri aktarma konusunda kullandığı açıklama ve beden dili, yaşadığımız travmadan beslenen korku filminin etkisinden kurtulmamıza çokça yardımcı olduğunu asla unutamayız.
Dünyada birçok ülkede hızı durmadı. Giderek artmaya devam eden ivmede ediyor. Ülkemizde ise koronovirüs salgınını önleme konusunda yapılanlar, olumlu çalışmalar, kafalarda yerleşik durumdaki korku duygularını tedavi eder durumda.”
Dikkat edelim, sosyal mesafeyi koruyalım, yakın temastan kaçınalım, maskesiz sokağa çıkmayalım, çıktığımızda da, kalabalık ortamlardan uzak duralım.
Çok uğraştık, emeklerimiz boşa gitmesin.