Şimdilerde dünyadaki ülkeleri derinden sarsan koronavirüs salgınının etkileri sürerken bizim ülkemizde konuyla ilgili benzeri tartışmalar hiç bitmiyor.
Hikaye bu ya, bakanın biri çok başarılı işler yapmasına rağmen, gazetelerde hiçbir şekilde yer alamazmış. Aklına bir fikir gelir ve basın müşavirini çağırır. Bütün gazetecileri davet etmesini ve de çok önemli bir olay gerçekleştireceğini söyler. Ertesi gün gazeteciler gelir ve deniz kenarında bakanın ne yapacağını beklerler. Rivayet o ki, bu bakan deniz üzerinde yürür ve gazeteciler de çok şaşırır. Bakan bey çok keyifli bir halde ertesi gün gazetelerin ne yazacağını merakla bekler. Sabah olur, gazeteleri eline alır bir de ne görsün. “Bakan olmuş, fakat deniz üstünde doğru dürüst yürümeyi bile bilmiyor”.
Şimdilerde dünyadaki ülkeleri derinden sarsan koronavirüs salgınının etkileri sürerken bizim ülkemizde konuyla ilgili benzeri tartışmalar hiç bitmiyor. Birileri, bir iki ayda 60 bin Türk vatandaşını Türkiye’ye getiren, 20 bin yabancıyı da ülkelerine götüren Dışişleri Bakanlığı’nı ve THY’yi adeta yerden yere vuruyor.
THY neden ücretsiz taşısın?
Neymiş, uçak bileti bedava değilmiş ve çok pahalıymış. Bakan ve THY yönetimi ne yapsa mutlaka kusur bulunuyordu.
Keyfe keder yurt dışına giderek, orada harcayacak parayı bulan kişilerin dönüş parasının olmadığını söylemek çok abes olur. Birçok kişinin, bulunduğu ülkeden gelemediği bir zamanda gelenlerin değil başkalarının ahkam kesmesi de yanlış.
THY, ne Hilal-i Ahmer Cemiyeti, ne de hiç kimsenin babasının malı da değildir. Borsaya kote, çok ve yabancı ortakları da olan (Hisse oranı yüzde 48 kamu, yüzde 52 özel) bir sermaye şirketidir.
Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, THY ile son beş yılda 2 milyon 541 bin 563 km. yol yaptıklarını belirterek daha da önemli bir gerçeği şöyle dile getiriyordu.
“2018 yılında yurt dışında rahatsızlanan 84, 2019 yılında ise 76 vatandaşımızı ambulans (Ambulans kelimesi dünyada yaygın olarak kullanılsa da, ben Türkçe cankurtaran sözcüğünden yanayım) uçakla ülkemize tedavi için getirdik”.
Bakan kimseye yaranamadı
Ne yapsa medyaya yaranamayan başka bir bakan da Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca. Bakınız, o bu konuda neler diyor.
“Türkiye, hava ambulans hizmetini 2008’den beri veriyor. Ve bu hizmeti kendi kaynakları ile ücretsiz sunan tek devlettir. Sadece bu yıl 453 hasta hava, 211 hasta uçak ambulansla taşınmıştır. Benzer sağlık operasyonlarının ancak filmlerde olabileceğini düşünenler artık ülkemize inanmalı.” Bakan Bey doğru diyor, ama bu işi ücretsiz yapan tek ülke biz değiliz. Bütçesi devlet tarafından karşılanan acil sağlık hizmetleri Polonya ve İskoçya’da da vatandaşlara ücretsiz olarak veriliyor. Bilinmesinde fayda var.
Sağlık Bakanlığı’nın Ankara, Gaziantep ve İzmir’de kiralık olarak üç ambulans uçağı ve 15 ayrı ilde konuşlandırılan 17 adet de helikopteri bulunmaktadır.
Ankara’da, Emraer Legacy 600, İzmir ve Gaziantep’te birer Bombardier Learjet 60XR tipi uçaklar 24 saat boyu hizmet veriyor. Uçaklar, bugüne kadar 25 bin saati aşkın uçuş yaparak, 10 bin 499 hasta/yaralı ile 601 organ nakli uçuşu gerçekleştirmiş. Ambulans uçaklar yurt dışında yaşayan Türkler ile, Türkiye’deki yabancılara da hizmet veriyor. Bugüne kadar Türkiye dışından ülkemize 446 hasta/yaralı, ülkemizden de yurt dışına 25 hasta/yaralı olmak üzere 471 hasta/yaralı nakledilmiş. Bence bu bir başarı. Hele ki söz konusu insan sağlığı olunca.
İsveç uçuşu medyada
Yurt dışından bu kadar vatandaşımızın sessiz sedasız getirilmesinden sonra bir hastanın İsveç’ten getirilmesi öncesinde ve sonrasında sosyal medyada çok yer alması yoğun tartışmaya neden oldu. Doğrusu, Bakan Bey tweet atarak bu işi duyurmasaydı konu belki de gündeme hiç gelmeyecekti. Hasta, akrabası bile dendi, ama değildi. Ardından Rusya’dan bir tıp öğrencisi de yine devletin hava ambulansıyla Türkiye’ye getirildi ve tartışma bu minvalde sürüp gitti.
Kamuoyu, bu iş ücretsiz olduğu için kim, neden getirildi sorusuna cevap arama derdine düştü. Acep, hava ambulansına ihtiyacı olan herkes, ilgililere çok kolay ulaşıp, hizmetten yararlanabiliyor mu? Her tweet atana, Bakan anında cevap veriyor mu? Bu işler bu kadar kolay mı?
Yoksa, son hasta naklinde olduğu gibi, Büyük Birlik Partisi Mustafa Destici mi devreye girmeli? Doğrusu, mahalledeki Aile Hekimine bile ulaşmanın bile bazen çok zor olduğu bir devirde, bedava uçak ambulans için bürokratik engellerin öyle kolay aşılamayacağını çok iyi biliyoruz.
Üç ambulans uçak ve 17 helikopter Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından sevk ve idare ediliyor, ihalelerini onlar yapıyor.
Red Star Katarlıların mı?
Bu hastanın kimliğinin tartışılmasının yanı sıra, onu getiren ambulans uçağın sahibi Red Star şirketinin Katarlılara ait olduğu da ayrı bir tartışma konusu olup gündemi boş yere fazlaca meşgul etti.
Adı geçen şirket, 1989’da Mustafa Ataç tarafından kurulmuş. Katar sermayeli Gulf Helicopters Company, Red Star’a taa 2016 yılında ilgili yönetmelik gereği yüzde 49 ortak olmuş, bu iş için 980 Bin TL ödemiş. Şirketin ortaklıktan önce bir tek (TC-CMB) uçağı varken, yeni ortakla filoya 5 adet Bombardier Learjet 45 XR tipi uçak (TC-RSA,TC-RSB, TC-RSC, RC-RSD, TC-SPK) ve TC-HHT ve TC-HHB kodlu Agusta Westland AW139 tipi ambulans helikopterleri de dahil etmiş. Bu uçaklarda doktor ve hemşirenin yanı sıra ICU diye anılan yoğun bakım ünitesi var. Toplam 4 ambulans uçağı olan bu şirket, Sağlık Bakanlığı’nın 2017 yılında açtığı iki uçaklık ihaleyi en iyi teklifi verip kazanmış. Uçakların biri İzmir’e diğeri de Gaziantep’e konuşlandırılmış. Şimdi şirketin Katarlı olması neyi değiştirir ki? Bu bir sorunsa, ortaklığa izin vermeyip şirketi de bu ihaleye sokmayacaktınız.
Kimi, neden taşıdığını tartışabilirsiniz. Şirketi tartışmak boş. İhale dürüstçe yapılıp, hizmeti de iyiyse sorun yoktur.
Skyline, Gökçen ve S.O.S Air
Bu alanda faaliyet gösteren bir başka şirket ise Ankaralı Koçoğlu Havacılık’a bağlı Skyline Havacılık’tır. Filosunda şu an, aynı anda 4 yoğun bakım hastasına bakılabilen, 14 yolcu alabilen ve “Uçan hastane” diye anılan Legacy 600 tipi bir uçak, bir de Hawker Beechcraft marka olmak üzere iki uçak vardır ve bunlar da halen Sağlık Bakanlığı’nın emrindedir.
Bunun dışında eski ve köklü bir kurum olan Türk Hava Kurumu’na bağlı Gökçen Havacılık da bu işte faaliyet gösteriyor.
Filosundaki donanımlı 17 helikopterini Sağlık Bakanlığı emrine vererek değişik illerde konuşlandıran Gökçen Havacılık sağlıkla ilgili intikalleri gerçekleştiriyor.
Elinde birçok hava aracı olan bu şirketin THK’nın son yıllarda içine düştüğü kötü yönetimden etkilenmesi nedeniyle daha karlı bir duruma geçemediği bir gerçek.
Katarlı neden ihale aldı diye tartışmak yerine, önceleri devletten çok da destek gören, son yıllarda yönetimi mahkemelik olan THK’yı tartışmak daha doğru olur.
Sektörde, S.O.S International Ambulans Servisi A.Ş adında 25 yıllık bir şirket daha var. Kendisi ambulans şirketinde çalışırken, patronuna kızıp ayrılarak bir ambulans şirketi kuran Nilgün Kamber bu şirketin sahibi. S.O.S Air, önceleri bir uçak kiralayarak operasyon yaparken, daha sonra, Beechcraft Hawker 400A (TC-KJA) ve 400 XP (TC-STA) tipi iki uçağı filoya katarak yola devam ediyor.
Özellikle şunun altını çizmek gerekir ki Sağlık Bakanlığı, çalıştırdığı bu uçak ve helikopterlerin tamamını ihaleyle almış değil. Bazıları da münferit kiralanmış.
Bakanlık dışındaki tüm bu şirketler hava ambulans işini yüksek fiyatla yapıyorlar. Saati 3-5 bin Euro’dan başlayan bu hava araçlarını kiralamak belli bir kesimin işi.
Vatandaş çok çaresiz kalsa da bunların kapısını çalamaz, kapısından geçemez.
Bu nedenle bedava olan devletin uçağını ben neden kullanamıyorum sorusunu da haklı olarak sormaktadır. Neden acaba?
Sağlıklı günler Türkiye’m...